Makarios’un  daha 1950’de Enosis için  yemin etmesi;  Megali İdea’nın hedeflediği Enosis’in yasaklanmasını, Kıbrıs Türk halkı  ile iktidarı ve   egemenliği, siyasi eşitliği paylaşmayı öngören 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarını uygulamaya koyması  olanağını  ve umudunu  ortadan kaldırıyordu.  Nitekim de öyle olacaktı!...

1 Nisan 1960’ta EOKA’nın  faaliyete geçişinin 5. Yıldönümünde  daha  Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının  üzerinde çalışma yapıldığı günlerde EOKA’nın verdiği kurtuluş mücadelesinin   ,  ulusal özgürlüğün temel taşını oluşturduğunu  belirtirken  28   Temmuz 1960’da  yani   Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanından sadece 18 gün sonra Makarios: “..Anlaşmalar, hedefi  oluşturmuyor ve  yarına değil, bugüne aittir.   Kıbrıs Rum halkı ulusal mücadelesine devam edecek..”diyordu.   16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildiği günde de Makarios, “Bağımsızlık, EOKA mücadelesinin  hedefi değildi… Yabancı faktörler, ulusal  hedefin gerçekleşmesini önledi” diyecekti..

Nitekim , Enosis’e giden yolu açmak için  1962’de Makarios, “1960 anayasası Kıbrıs Türklerine çok haklar verdi” diyerek Kıbrıs Türk halkına hayat veren 13 maddeyi değiştirmek isterken hedefi   Kıbrıs’ta Enosis’e giden yolu açmaktı… 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla uygulamaya  konulan Akritas Planının   da esas  ve nihai hedefi Enosis’ti.

29 Mart’ta yapmış olduğu açıklamada  GKRY Dışişleri Bakanı Kasulidis: “… 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında yanlışlar yapıldı ve Türklere  hak etmedikleri haklar verildi. Azınlık statüsündeki Kıbrıslı  Türklere, çoğunluk olan  Rumlarla eşit haklar verildi. Artık böyle bir uygulama olamaz, Türklere vatandaşlık hakları vereceğiz, hepsi o kadar. Türkiye’nin   garantörlüğü ve fiili garantisi de kaldırılacak..” diyordu.

Bu tipik bir Rum zihniyetidir. Rum kendini ne zannediyor? Kim, kime Kıbrıs’ta hak veriyor?

Yakın geçmişte Rum Temsilciler Meclisi eski başkanlarından Yannakis Omiriu  da yaptığı açıklamada : “Artık Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın bugüne kadar Türkiye’nin AB üyeline verdikleri  destekten   vazgeçerek Türkiye - AB üyelik diyaloğunun   sonlandırılması yönünde harekete geçmelerinin vakti gelmiştir” diyordu. Ağzı olan konuşuyor!... Sanki,  söz konusu 35 başlığın 6’sına ‘veto’     koyan kendileri değil!... Keza her vesileyle garanti anlaşmalarının iptalini ve  Türk askerinin Kıbrıs’tan bir an önce çekilmesini isteyen ve de  bu amaçları doğrultusunda  Türkiye’ye baskı yapılması için girişimlerde bulunanlar kendileri değil!... 

Rum liderliği, “..Kıbrıs Türklerine  1960 Anayasası’nda ‘azınlık’ hakları yerine  Kıbrıs Helenleriyle  eşit toplum hakları verildi, demogratik mantığın gerektirdiklerinin ötesinde  çok güçlü anayasal haklar ve yetkiler verildi. Mustafa Akıncı  ve Kıbrıslı Türklerin, istisna olarak verilen hiçbir  imtiyaz ve yetkinin sonsuza dek süremeyeceğini anlamaları gerekecektir..”diyor...

31 Mart 2017 tarihli Diyalog Gazetesi’nde  yer alan  “Rumların  Kompleksine Bakın” başlıklı yazısında  Prof. Dr. Ata Atun  şöyle diyor: “Aklıma  en  çarpıcı örnek olarak 1974  Mutlu Barış Harekatı sonrasında  Cenevre’de başlayan   barış görüşmeleri geldi. Görüşmelerin ikinci günü  Rum Cumhurbaşkanı Vekili   ve Rum  Meclis Başkanı Glafkos Klerides;   Rum Milli Muhafız Ordusunun   ağır bir yenilgi alması  ve adanın   yüzde 37’si Türklerin kontrolü altına   girmesinden sonra  masaya, 1972 yılında  Makarios’un  “Türklere  hiçbir hak  vermem  , hatta babutsa  Mahallesinin   Muhtarlığını bile vermem diyerek   reddettiği  anlaşma planını   koymuş, rahmetlik Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’a da  “Gel bu plan üzerinde anlaşalım” demişti, bizi aptal zannederek…

Sonuç olarak; Rumlar iyi ki,  24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda  ‘Hayır’ demişti!.. Rum o günde ‘evet’ demiş olsaydı bugün, ada Rum egemenliğine  geçmiş olacak ve de  Kıbrıs’ta  Türklüğün sonu gelmiş  olacaktı!...  Allah büyüktür…