Asırlar kadar uzun gelen zaman öncesinde elimize kalemi aldığımızda ülkenin geleceğine dair umut saçan konulara dalardık.
Belki “Heybeli de her gece mehtaba çıkmazdık” ama geleceğin yaşanan günden çok daha güzel ortamlara taşınacağına inanırdık.
Daha sonraları çağa ayak uydurduk, bilgisayarların, klavyenin başına geçer olduk ama bu kez ülke için beslediğimiz umutlar azaldıkça azaldı, erozyona uğradı.
Günümüzde ise olumlu bir şeyler yazabilmeyi mumla arar olduk.
Eski bir ifadedir ama hele son zamanlarda dillerde dolanır oldu “Tuz koktu”
Yıllar önce köşe yazarlığı yaptığım günlerdi, Türkiye den mobilya ithalatı işine ortak olmuştum. Gözlerimin önünde yaşananları, mobilya üzerine gümrüklerde oynanan oyunları defalarca yazdım. Yığma taşımacılıkta oynanan oyunları aktardım, Mersin gümrüğünde 100 TL olan bir malın Mağusa gümrüğünde 10 TL den işlem yaptırıldığını aktardım. O günün şartlarında önerilerde bulundum.
Bulundum ama heyhat!
Başka, başka etkenlerde var ama ülkede bu gün yaşanmakta olan pahalılığın bir ayağı da  gümrüklerdeki başıbozukluktur!
Sadece siyasilerin ya da üst kademe yöneticilerinin değil, devletin her kademesinde görev alan kişilerin işe başladıkları tarih ile işten ayrıldıkları tarih arasındaki mal varlıklarının hesabı neden sorulmaz, anlayabilmekten uzağım.
Bu ülkede hiç doğru, dürüst işler yapılmayacak mı? O kadar çok örnek verilebilir ki, saymakla bitmez.
İşin acı tarafı, hangi başlığa el atacak olsak altından pis kokular çıkması yadırganamaz bir hale geldi.
Gerçek anlamda kazananla kazanmayan ayrıştırmasını yapabilme basiretinden yoksun bir yönetim var. Sadece yaşanmakta olan pahalılık değil,  vergi adaletsizliği küçük esnafın kepenk kapatmasındaki etkenlerden biri haline geldi.
Sadece bu gün için değil, dün de aynı anlayışla hareket ediliyordu.
Dünden farkı, yolsuzluklar, sorumsuzluklar, usulsüzlükler ve rüşvet bu denli korkusuz yapılmıyordu!
Maddi çıkar sağlamak adına onursuzluk bu denli rahat kucaklanmıyordu!
Üstüne üstlük, devletin adil davranışlardan uzak olduğu çok belirgin bir şekilde bilinen bir gerçek oldu.
Hele devlet eliyle çalışanlar arasındaki ayırımcılık, devlet emeklisi ile sigorta emeklisi arasında yaratılan uçurum derinleşti,  makas giderek büyüdü telafisi mümkün olamayan bir hale geldi.
Hangi birini sayayım!
Canımız pahasına verdiğimiz mücadelelerle elde ettiğimiz ortamlar bu denli rahat harcanmıyordu. Düşüne bilir misiniz Yahudilere satılan toprakların, malların oranlarını bilmekten aciz bir devlet yapısı oluştu. Halbuki karşımızda bütün acımasızlığıyla Filistin örneği durduğu halde bu sorumsuzluk acaba niye?
Kokan tuzun toplumun sadece bir kısmını değil tamamını sarmalına alacağının acaba ne zaman farkına varacağız?