Kıbrıs, anavatanımız Türkiye’nin büyük Türk milletinin savunma politikasının  en önde gelen cephesidir.  Dolayısıyla günümüzde  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve de Anavatanımız Türkiye’nin en önemli politika hedefinin; KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını hedeflemesinden daha doğal bir şey olamaz..
Nitekim yakın geçmişte bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınması yönünde anavatanımız Türkiye’nin desteğinde çok önemli adımlar atılmıştır ve atılmaya devam edilecektir.
Geriye dönüp baktığımızda, 5 Şubat 1959 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes, Yunanistan Başbakanı Karamanlis, Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof ve Türkiye Dışişleri Bakanı   Fatin Rüştü Zorlu’nun  bir araya gelmelerinin ardından  Kıbrıs’ın statüsünün ve anayasasının dayanacağı ilkeler  üzerinde anlaşmaya varmalarının ardından 11 Şubat  1959 Zürih Anlaşmaları imzalandı.
11 Şubat 1959 Zürih Anlaşması; “Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel yapısı ile ilgili  Anlaşma”, “İttifak Anlaşması” ve “Garanti Anlaşması”ndan oluşmaktadır.  Ancak bu anlaşmaları pek tabii ki İngiltere’nin de imzalaması gerekiyordu. Bu gelişmelerin ardından ön anlaşmayı görüşmek üzere taraflar Londra’da bir araya geldiler. Gerçekleşen görüşmelerin ardından   T.C Başbakanı Adnan Menderes, Yunanistan Başbakanı Karamanlis, İngiltere Başbakanı Mac Millan, Liderimiz Dr. Fazıl Küçük ve Rum Lideri Makarios  19 Şubat 1959 Londra Anlaşmasını imzalamışlardı.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalamasının ardından 6 Mart 1959’da Kıbrıs’a dönüşünde  bu anlaşmaları imzaladığı için kendisini tenkit edenlere Makarios: “Merak Etmeyiniz, Bu Antlaşmalar Enosis’e Sıçrama Tahtası Olacak” derken benzer şekilde Yunan Meclisinde kendisini tenkit edenlere Yunanistan Dışişleri Bakanı Karamanlis: “Beyler Düşününüz Bir Kere Enosis’e İngiliz Yönetiminden Mi Yoksa, Kıbrıs Cumhuriyetinden Mi Daha Kolay Gidilir” diyecekti.
Yine o günde 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yolda gerçekleşen anlaşmalardaki imzası daha  kurumadan 13 Kasım 1959’da Makarios: “ Adanın idaresi 8 asırdan bu yana  ilk kez Rumların eline geçmiştir” demişti.
Yine , EOKA’nın kuruluş günü kutlamalarında 1 Nisan 1960’ta Makarios: “Ümit ve emellerimiz Zürih ve Londra  Antlaşmaları ile tamamen  gerçekleşmiş değildir. Fethedilen  kalelerden nihai zafere doğru mücadeleye devam edeceğiz” derken  Rumların hedeflerinin Enosis’i gerçekleştirmek olduğunu çok açık ve net olarak dile getiriyordu..
Diğer bir değişle 1960 Anlaşmaları imzalandığı günde dahi Rum-Yunan ikilisi bu antlaşmaları Megali-İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’e giden yolu açmayı hedefliyorlardı. Ancak gerçek şu ki; konu antlaşmalarla birlikte  bağımsız ve egemen bir devlet  yaratılırken  Rumların hedeflediği ‘Enosis’ ve Türklerin hedeflediği ‘Taksim’e giden yollar kapatılıyordu..
Ancak İsmet İnönü’nün liderliğindeki   CHP “Kıbrıs’ın Bağımsızlığı” fikrini benimsememişti. Nitekim İsmet İnönü:
  1. 16 Haziran 1958’de son çare olarak kabul edilen ‘Taksim’ tezinin milletçe benimsenmesinden sonra , hükümetin kendiliğinden prensip değiştirmesi yanlıştır.
  2. Antlaşma hükümleri iyice incelendiğinde, Taksim’e  yönelik  açık kapı bırakılmamıştır. Ancak Enosis hukuken engellenmiş olsa da   fiilen bertaraf edilmemiştir. 
  3. İki toplumun birlikte yaşamasını sağlayacak olan  anayasal hükümleri muğlaktır demişti.
İsmet İnönü’yü bu noktada takdir etmemek mümkün değildir.  Gerçek şu ki , Rum-Yunan ikilisi 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Enosis’e basamak olarak görmüştü. Geriye dönüp baktığımızda 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları temelinde, 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Anlaşmaları ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde  950 kişilik Yunan Askeri Alayı ve 650 kişilik Türk Askeri Alayı Mağusa Limanından adaya ayak basarken 82  yıllık bir hasretin ardından Kıbrıs Türk Halkı Türk Askerine yeniden  kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu.
16 Ağustos 1960 Anlaşmaları ile ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’ne %70 Rum ve %30 Türk  her kurumda temsil hakkına sahipti. Cumhurbaşkanı Rum ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk olacaktı. Cumhurbaşkanı ve Yardımcısının ‘veto’ hakları olacaktı. 16 Ağustos 1960  Lefkoşa Antlaşmaları ile  iki uluslu  Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuştu. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti egemenliğin ve bağımsızlığın bir diğer değişle  Kıbrıs Türk ve Rum halklarına  ortaklaşa  verildiği, fonksiyonel federatif bir ortaklık  Cumhuriyeti idi. 1960 Anayasası  bir halkın diğerine hükmedemeyeceği esasını da beraberinde getirmişti.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarında  Kıbrıs Türk  Halkının hayati  çıkarlarını ilgilendiren konularda  ‘veto’ hakkı olması, Temsilciler Meclisi’nde  15 Türk  Milletvekilinin en az 8’nin onayının gereksinmesi yanında  Yüksek Anayasa Mahkemesinde eşit temsiliyetin olması, Kıbrıs  Türk Halkına güven veriyordu. Yine Bakanlar Kurulunda 7 Rum ve 3 Türk Bakan vardı ve de 3 Türk Bakandan en az 2’sinin  olumlu oyu şarttı ve de Makarios Kıbrıs Türk halkının bu siyasi eşitliğini kabullenememişti.
Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında  Türk ve Rum Cemaatlerinin Meclislerinin kendi sahalarında yasama ve yürütme yetkileri vardı. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında amaç; adada din, dil, ırk ve ulusal kimlik yönünden tamamen farklı  iki halkın, politik, eşitlik ve  ortaklık esasına dayalı bir Cumhuriyet  altında birlikte yaşamalarını sağlamaktı.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarının Kıbrıs Türk Halkı açısından sağladığı  en önemli husus; Kıbrıs Türk halkının iki egemen halktan biri olduğu; yine ayni antlaşmaların ortaya koyduğu diğer önemli bir husus ise  Kıbrıs Türk halkının Rumlarla eşit iki halk olduğu hususudur. 1960 Anayasasının en önemli maddelerinden biri de  Adanın tümünün veya bir kısmının başka bir ülke ile birleşmesine kapalı  olması idi. Diğer bir değişle 1960 Antlaşmaları , Enosis önünde bir engeldi..
..15 Ağustos 1962’de Kykko  Manastırında yapılan bir törende  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios: “Kıbrıslı Rumlar, EOKA’cılar tarafından başlatılmış bulunan ‘İstiklal Mücadelesine devam etmeli ve onların başlattığı işi tamamlamalıdırlar.  Mücadele şimdi yeni bir şekilde devam ediyor ve hedefimize ulaşıncaya kadar devam edecektir” demişti..
..Yine bir başka  demecinde Makarios: “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını temin eden Zürih ve  Londra Antlaşmaları, o zamanda  hüküm süren şartların bir sonucudur. Kıbrıs mücadelesinin gayesi bir Cumhuriyet kurmak değildi. Anlaşmalar sadece temeli kurdular”  şeklindeki bir açıklama ile Makarios, Kıbrıs  Cumhuriyeti’ne  temel teşkil eden antlaşmalara ve Cumhuriyet Anayasası hükümlerine itibar etmediği ve esas maksatlarının hala Yunanistan’a bağlanmak olduğunu ortaya koymuştu. Kaynak: Hande Erol, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluş Süreci, Akademik Sosyal Araştırma Dergisi, s. 297, sayı 17
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yapmak istediği değişiklikler çerçevesinde  22-26 Kasım 1962 tarihleri arasında 4 gün süreyle Ankara’ya ziyarette bulunan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios hedefine ulaşamayacaktı.  Anavatanımız  Türkiye  1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarına aykırı düşecek bir düzenlemeye izin vermeyecek ve de  Makarios’un  Kıbrıs’a eli boş dönmesinin ardından Enosis’e giden yolu açma adına  21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırıları ile Akritas Planı uygulamaya konulacaktı.
21 Aralık 1963  Kanlı Noel saldırıları ile Enosis amaçlı  Akritas Planı uygulamaya konulurken   hedefleri 8 saat içerisinde  Kıbrıs Türk halkını teslim almak ve Enosis’i gerçekleştirmekti, ama bunu başaramayacaklardı. 22 Aralık’tan itibaren K. Kaymaklı’ya düzenlenen silahlı saldırılar sonucu yaklaşık 5000 kardeşimiz göçmen durumuna düşer ve  K.Kaymaklı’da  6 şehit  verirken 550 yaşlı kadın-erkek ve çocuk esir  durumuna düştüler.
25 Aralık 1963’te  Ankara’ya yaptığı yardım çağrısında Rauf R. Denktaş: “Son Mermilerimizi Atıyoruz. ‘Vatan Sağ Olsun’ diyordu.
Bu çağrıların ardından Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı, Garnizonundan çıkarak mevzilere yerleşirken  diğer yandan da bir tek mermi atmadan Türk Savaş Uçakları  gerçekleştirmiş oldukları ‘Uyarı  Uçuşu’ ile Rum silahlı saldırılarını sustururken bu ihtar uçuşunun  hemen ardından “Ateş-Kes ilan ediliyordu. Gerçek şu ki; 21-25 Aralık 1963 tarihleri arasında cereyan eden  silahlı saldırılarda  Kıbrıs Türk halkı 92 şehit ve 473 yaralı verirken  kayıpların sayısı da belirsizdi!.
 O günde  Yunanistan’ın Kıbrıs’a gönderdiği 15 000 Yunan askeri ile silahlı saldırılar tüm adaya yayılırken  11 yıl boyunca gerçekleştirilen mezalim dünden bugüne yıllar geçse de unutulmayacak ve de tarihin derinliklerine yazılacaktı!..
15 Temmuz 1967’de binlerce Yunan Askeri desteğinde RMMO ve EOKA-B Geçitkale ve Boğaziçi köylerinin yaptıkları silahlı saldırıların  ardından  Türk Savaş uçaklarının yaptığı ihtar uçuşları sonrası yapılan antlaşmanın ardından 12 000 Yunan Askeri ve General Grivas’ın adadan çıkması sağlanıyordu.
Ancak Yunan Cuntası rahat durmayacak ve de 15 Temmuz 1974’te ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbenin ardından 17 Temmuz’da Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson Kıbrıs Helen Devletini ilan ediyordu.
Bu gelişmelere Anavatanımız Türkiye’nin seyirci kalması asla mümkün değildi. Nitekim Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere ile birlikte hareket etmek için Londra’ya kadar gidecek ancak eli boş dönecekti. Bu gelişmelerin ardından 20 Temmuz 1974’te düzenlenen Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu, Kıbrıs’a barış ve huzur geldi. 
Yıllarca devam eden görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamamasının ardından 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.
Kıbrıs Türk halkına düşen görev bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır.  YARIN DEVAM EDECEK..