“Mesele yok” başlığıyla ileriye götürülmeyen Hellim ve Suni gübre meselesine takıldım kaldım.

Dün sevgili Reşat Akar da yazdı. Çok bariz şekilde ortada duran ve izahı büyük boyutta zor olan bu iki başlığın “mesele yok” yapılması hiç te hayra alamet değil.

Dışa açılmada bazı fedakarlıklarda bulunulmasını anlarım da, geniş hoş görüye dayalı ticari bir yaklaşım ziyafetinin üzerinden dondurmalı ekmek kadayıfı niyetine sunulan o 36 bin Sterlini “kaptırmak” meselesine pek akıl sır erdiremedim!

Hele Türkiye Kapıkule sınır kapısından dışarıya çıkarılmamış hellimler için “Romanya sınır kapısında kaldı” diyerek gümrük memurlarına 28 bin 500 doların sözde hediye edilmesini “mesele yok “olarak değerlendirilmesi karşısında ne yalan söyleyeyim dona kaldım.

Böylesi bariz gelişmelere rağmen “mesele yok” denmesini ne tarafa çevirdiysem yine de bir yorum yapamadım! 

Düpedüz devleti soymak ya da “enayi” yerine koymak değil mi bu?

Ya suni gübre işine ne demeli?

Sahte rapor veren koskoca bir Çukurova Üniversitesinde görevli bir Doç Dr.

Bu muhtereme nedense ulaşılamıyor ve olay yine “mesele yok” kervanına dahil ediliyor. Nasıl bulunamaz bu adam?

Halen Üniversitede görevli değil mi? Yer altı dünyasından biri değil ki!

Gerçek anlamda bulmak isteyen kimse istense sonuca gidemez mi?

Bana göre bu meselelere “mesele yok” derken oturup bir daha düşünülmeli. Nereye bağlı ise bu birimler olayı derinlemesine incelemeli. Çıkan bu kararlar tekrar gözden geçirilmeli.

Halk vicdanını sızlatmayan, aksine saygıyı da beraberinde taşıyan inandırıcı kararlara şapka çıkaralım, kabul, aksi takdirde çıkan bu kararlar tarih olacak bunu da bir tarafa yazmış olalım.

                                                   *****************

Bu günün makalesini kısa tutarak  bilinen bir darbı masal la kapatmak arzusundayım.

Vakti evvelinde köyün birinde imamın biri köylüye Cuma namazını kıldırırken kazara yellenir. Cemaatte gülüşmeler, homurtular.

İmam zar zor namazı kıldırdıktan sona ikamet ettiği yere gider pılısını-pırtısını toplar ve utancından köyü terk eder.

Aradan çok uzun yıllar geçer. İmam yaşlanır ama aklında, yüreğinde hala o utanç vardır. Dayanamaz yıllar önce namaz kıldırırken kazara yellendiği köye gider.

Köy girişinde bir delikanlıya rastlar. Sohbete dalarlar. Kimsin, nesin, kimlerdensin diye sormaya başlar hoca. Sözün sonuna  “kaç yaşındasın” diye sorar delikanlıya.

Delikanlı hiç düşünmeden cevaplar “valla sene mene bilmem lakin bizim köyde bir osuruk cu imam varmış o köyden ayrıldıktan bir sene sonra doğmuşum” der.

Bu cevap karşısında imama gerisin geri dönmek düşer.

Hoşçakalın.