Bizim yüz binlerce şehit kanı ile sulayarak aldığımız Kıbrısın yaklaşık %70ini ele geçiren Rum-Yunan ikilisi, bugüne kadar çekilen acılara rağmen, hala daha adanın tümünü ele geçirmek
Bizim yüz binlerce şehit kanı ile sulayarak aldığımız Kıbrısın yaklaşık %70ini ele geçiren Rum-Yunan ikilisi, bugüne kadar çekilen acılara rağmen, hala daha adanın tümünü ele geçirmek için, Türk halkına karşı saldırılarını sürdürüyor. Yalnız geçmişte Türkleri silahlı saldırılarla dize getirmeye çalışan Rum-Yunan ikilisi,halen Türk ordusunun koruması altında bulunmamız nedeniyle, mücadele yöntemini değiştirerek, Kıbrıs Türk halkını içerden çökerterek ve Türkiyeden kopararak hedefine ulaşmağa çalışıyor. Bu yeni mücadele yönteminde de maalesef, KKTCde bazı işbirlikçilerden, etkin bir şekilde yararlanmaktadır. İşin acı tarafı bu işbirlikçiler bir de kendi kendilerini barışçı, ilerici, çözümden yana ve dünyalı; halkımızın çıkarlarını savunanları da statükocu, gerici,barış ve çözüm düşmanı olarak göstermektedir. Bu sinsi plan çerçevesinde bir yandan çeşitli yalanlarla, dayanaksız ve utanç verici suçlamalarla,halkımızın anavatandan soğutulmasına çalışılmakta;öte yandan da yakışıksız açıklamalar,tutum davranış ve eylemler ile, Kıbrıs Türk halkının Türkiyedeki soydaşlarımızın ve yöneticilerin gözünden düşürülmesine çalışılmakta. Kuşkusuz dünyada tüm ulusal mücadele içinde olan halklarda, karşı tarafa hizmet edenler olduğu bilinmektedir. Yalnız şimdiye kadar hiçbir dönemde, karşı tarafın ulusal davasına hizmet edenlerin, halen KKTCde olduğu kadar, bu olumsuz tutumlarını herkesin gözü önünde ve pervasızca yürütebildiği görülmemiştir. Çünkü tüm demokratik ülkelerde, kişisel özgürlükler yanında, devlete ve halka zarar verilmesini caydırıcı yasal mekanizmalar da vardır ve uygulanmaktadır. Demokratik hukuk devletinde, vatandaşların görüş ve inançlarını ifade etme hakkına sahip olduğu inkar edilemez.Ancak hiçbir demokratik ülkede, hiçbir koşulda, kimsenin kendi ülkesinin ve halkının ulusal davasını baltalaması ve karşı tarafın ulusal davasına hizmet etmesi, hele devletten maaş alanların kendi ülkesine karşı düşmanca davranan yabancı yöneticiler ile işbirliği yaparak, halkına zarar vermesi demokratik hak kabul edilmez. Hele Sivil Toplum Örgütlerinin karşı tarafın ulusal dava ve tezlerini desteklemesi, demokratik hak olarak tanınmamaktadır. Son zamanlarda meydanın boş ve KKTC halkını da sahipsiz olduğunu düşünen bazı Rum-Yunan -emperyalist işbirlikçilerin, geleceğimizi karartmak amacı ile ulusal davamıza karşı insafsızca, yoğun ve çok profesyonelce bir mücadele yürüttüğü görülmektedir. Özellikle de 1878den sonra,1950li yıllarda,1963-74 döneminde çektiğimiz acıları bilmeyen gençlerin, çok profesyonelce ve yoğun beyin yıkama kampanyaları ile kökünden,anavatanından,ulusal kimliğinden ,dilinden,dininden koparılması, kimliksizleştirilmesi,uyduruk Kıbrıslılık kimliğini benimsemesi ve zamanla Rum çoğunluğa entegre edilmesi amacı ile çok yoğun, etkin ve profesyonelce kampanyalar yürütülmektedir. Maalesef bu yıkıcı propaganda ve kampanyalarla, bir çok gencimizi de aldatarak taraflarına çekmeyi başardıkları inkar edilemeyen bir gerçektir. Kuşkusuz küçük bir ada olan Kıbrısta iki halkın iyi komşuluk ,karşılıklı saygıya dayalı işbirliği ve iyi ilişkiler içinde olması her iki halkın da yararınadır.Varlığımızı riske sokmayacak bir çözüme de, kimse karşı çıkmamaktadır. Fakat Rum tarafı, adanın tümüne hakim olmak idealinden vazgeçmemekte ve bu amaçla da bize karşı saldırı ve mücadelesini sürdürmektedir. Bu durumda Kıbrıs Türk halkı olarak Rum isteklerine boyun eğmemiz, özgürlüğümüzden vazgeçmemiz,azınlık olmayı kabul etmemiz, Batı Trakyadaki soydaşlarımızın ve halen Leymosunda yaşayan Türklerin durumunda yaşamayı içimize sindirmemiz beklenemez. Kuşkusuz, Rum-Yunan-emperyalist ülkelerin bize karşı yürüttükleri haksız saldırıları önlememiz elimizde değildir. Fakat KKTCde Rum-Yunan-emperyalist üçlüsünün içimizdeki işbirlikçileri kullanarak kaleyi içten çökertmek amacı ile yürütülen düşmanca faaliyetlerin durdurulması mümkündür. Fakat, KKTC deki mevcut yapı ve koşullar nedeniyle, geleceğimizi tehdit eden kalenin içerden çökertilmesi faaliyetleri ile anavatanın yardımı olmadan başa çıkmamızın oldukça zor olduğu görüşündeyim. Bu nedenle 1974de olduğu gibi, bu kez de halkımızın yok edilmesine dönük bu düşmanca saldırılardan, yine anavatanımızın yardımı ve imdadımıza yetişmesi ile kurtulabileceğimiz inancındayım.