18 Eylül 2019’da DAÜ, 40. yılını bir konserle kutladı.
Konserin sonunda Cumhurbaşkanı Akıncı sahneye çağrıldığında yer yerinden oynadı. Salonu dolduran gençler Akıncı’yı çılgınca alkışladılar. O gün adeta yer yerinden oynamıştı.
Akıncı’ya yönelik bu “sevgi seli” çok dikkat çekiciydi. Gençler o gün aynı sahnede yer alan Ersin Tatar’a ya da Özersay’a böyle bir ilgi göstermemişti.
Akıncı “Kıbrıs Türk halkı hiçbir zorlama olmadan 1930’lardan beri Atatürk ilke ve devrimlerini içselleştirmiş olan demokratik ve laik bir halktır.” dediğinde salon yıkılıyordu.
Belli ki bu ilgi Ersin Tatar’ın hoşuna gitmemişti. Herkes çılgınca alkışlarken Tatar, hareketsiz ve donuk bakışlarla memnuniyetsizliğini hissettiriyordu.
Akıncı’nın birkaç cümlelik bu konuşmasını içeren “video”, internette izlenme rekorlarını altüst etmişti.
Aradan Beş ay geçti… Bir süreden beri “istifası” gündemde olan, üniversite senatosu ile sorunlar yaşayan DAÜ Rektörü Prof. Necdet Osam, istifa etti. Rektör, istifa gerekçelerini basına açıklarken, bu konsere de değindi. Kendisine siyasetçilerin yaptığı baskıları nazik bir dille anlattı.
Meğer Konser’de Akıncı’nın CB Senfoni Orkestarası önünde konuşması ve Atatürk’ten laiklikten söz etmesi en başta Ersin Tatar olmak üzere, hükümetin iki ortağını da rahatsız etmiş.
Rektör, salonu “Akıncı taraftarları ile doldurmakla” suçlanmış. “Ben Cumhurbaşkanı’na saygı duymakla yükümlüyüm” demiş ama, Tatar ikna olmamış. Rektör “Siyasi iktidara bunu anlatamadım” diyor. “Ersin Bey bizi muhatap kabul etmedi” diyor. “Onu ikna etmek için videosunu çıkarıp gönderdim” diyor.
“Bu iş Ankara’da Külliye’ye kadar uzandı” diyor…
En önemlisi “Cezalandırılıyorum” diyor.
Öte yandan Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay da Rektör’ü aramış. “Bugünlerde üzerinize gelinecek. Böyle bir durum yarattınız. Algı budur. Arkanıza düştüler. Sizi koruyacağım.” demiş.”
Sayın Rektör’ün bu korkunç açıklamaları, bizdeki yerel siyasetçinin nelerle uğraştığını göstermesi bakımından “ibret” vericidir…
Eğer bu iki “Cumhurbaşkanı adayı” kendilerinden kat kat fazla tecrübeye, bilgiye ve prestije sahip KKTC Cumhurbaşkanı’nı Ankara’ya Beştepe’ye jurnalleyecek kadar ileri gidebiliyorsa,
Bir Üniversiteyi, kendi siyasi emellerine alet etmeye yelteniyorsa,
1940’larda, 50’lerde yaşadığımız “Anavata’a jurnal” rezilliklerini hortlatıyorsa, durumumuz gerçekten vahimdir demektir.
Ancak; Sayın Rektör’ün videosunu izlerken, yakınmalarını bir başka “açıdan” da değerlendirdim. Kendisine bugün yapılanın, yani parti politikacısının siyasi müdahalesinin yıllar önce kendisinin oraya atanması sürecinde de yaşandığını anımsadım.
Tabii ki “Oh olsun. Dün başkasına, bugün sana…” demedim.
Hem kendisinin seçilmesi dönemindeki DP ve CTP “kumpası”na, hem de bugünkü “UBP-HP” kumpasına aynı oranda karşı çıkmak gerektiğini savunuyorum.
Her ikisi de yanlıştır. DAÜ siyasetçinin elinde oyuncak olmayacak kadar değerli bir kurumdur.
Şimdi istifa eden Rektörün seçilmesi döenminde de çok iğrenç gelişmeler yaşanmıştı. Anımsayalım: CTP-DP Hükümeti döneminde Prof. Abdullah Öztoprak’ı oradan götürmek için Serdar Denktaş’ın “unutulmaz” çabaları olmuştu.
Prof. Abdullah Öztoprak, Senato’nun yüzde % 78.53’ünün oyunu almışken, DP ağırlıklı Vakıf Yönetim Kurulu bunu tanımamış, yasa dışı olarak Osam’ı “vekil” olarak üniversite rektörlüğüne atamıştı.
Abdullah Öztoprak, bu atamayı mahkemede iptal ettirmesine karşın, “siyasetçi” gene de bildiğini okumuştu.
Siyasetçi, Senato’nun ağırlıklarını, gücünü kırmak ve Öztoprak’ı Osma’a yendirmek için çok çabalar harcamıştı.
İki yıl içinde herşey ayarlanmış ve Osam, Senato’da Abdullah Öztoprak ile yarışmıştı. Bu kez Osam 9 Haziran 2016’da yapılan Rektör Adayı Eğilim Yoklaması’nda Öztoprak’a fark atarak Rektörlüğe atandı. Prof. Dr. Necdet Osam 401 oy alırken, Prof. Dr. Abdullah Öztoprak 108 oy alabilmişti.
O zamandan beridir Osam, DAÜ’nün rektörlüğünü yapıyor.
Atandığı ilk günlerde ilk icraatlarından biri neydi biliyor musunuz?
Bir DP’li müteahhidin alacağını iddia ettiği 3 milyon dolayında bir parayı DAÜ kasasından hemen ödemesi…
Prof. Öztoprak, bu parayı ödemeyi reddetmiş, mahkemede olan konunun sonuçlanmasını bekleyelim demişti.
DAÜ’nün Rektörü ve yönetimi hem mahkemeden vazgeçtiler, hem de müteahhide sözleşmede yer almayan bir parayı ödediler.
Osam; o günlerde bu partinin “emrinde” olmakla suçlanmıştı.
Tabii; DAÜ’deki sendikaların ve Senato’nun bu işlerdeki “karıştırıcı” rolünü de belirtmem gerekiyor.
DAÜ; bir eğitim kurumu... Ama ne yazıktır ki yerel parti siyasetçisinin elinde oyuncak olmaya hazır…
Gelen giden hükümetler ise bu kurumu “özerk” bir yapıya kavuşturmaktan imtina ediyor.
Özersay ve Tatar gibi siyasetçiler gelince de işi adeta “maskaralığa” çeviriyorlar.
Sayın Baylar; DAÜ’den elinizi çekin… Jurnalcilikte siyasi gelecek yoktur… Devlet Başkanı’na saygısızlık; laiklikten ve Atatürk’ten, Ankara’dakiler gücenmesin diye korkmak size oy getirmez…