10 Haziran günkü yerel basınımızda yer alan habere göre; “Kıbrıs Mücadelesi Dünya Koordinasyon Komitesi”nin (PSEKA) verdiği yemeğe katılan ve konuşma yapan, Mayıs 2015’ten bu yana çözüm bulunması için gösterdiği çabaları ayrıntılarıyla anlatan Anastasiadis, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına ilişkin görüşmelerde yaşanan ilerlemelere karşın bazı anlaşmazlıkların bulunduğunu belirtti ve kazanımlarını sıraladı…
Yine Anastasiadis; yeniden birleşmiş Kıbrıs’ın tüm egemenliğinde istisnasız, tüm Kıbrıslıların temel özgürlükler ve insan haklarının net bir şekilde güvence altına alındığını söyledi…
Güvenlik ve Garantiler başlığının hayati öneme sahip olduğunu ve bu başlıkta ilerlemenin kapsamlı çözüme ulaşılması için temel bir unsur olduğunun net bir şekilde söyleyen Anastasiadis, Türkiye’nin “Güvenlik-Garantiler” başlığını ve Türk ordusunun ayrılmasını görüşmek için AB’nin de huzurunda “Kıbrıs Cumhuriyetiyle” masaya oturmasının “Devasa önemi” olduğunu savundu.
Desenize yine Anastasiadis’i 12 Ocak 2017’de yer alan Cenevre Konferansı heyecanı yeniden sardı!.. Anastasiadis “Önce Garantiler ve Harita” diyor. Garantilerin konusunun görüşme masasına taşınması Anastasiadis için bir başka mutluluk!... Anastasiadis hayal aleminde yaşıyor….
Her şeyden önce Kıbrıs’taki gerçekler dikkate alınmadan siyasi bir çözüm bulunması tabiatın kanununa aykırıdır. Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen iki devlet vardır. Bu, öncelikle kabul edilmelidir. 2’nci bir Cenevre Konferansı ile siyasi bir çözüme ulaşılma yolunda umut dağıtılırken dikkatli olunmalıdır. Kıbrıs Türk halkının Rum’a inanması ve güvenmesi söz konusu olamaz…
Şu bir gerçek ki 15 Temmuz 1974 darbesi olmasaydı, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı da olmayacaktı.. 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur geldi. 2 Ağustos 1975’te Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim huzurunda imzalanan “Nüfus Mübadele Anlaşması” ile iki bölgelilik tesis edilmiştir. “1977 ve 1979” da taraflar arasında imzalanan Doruk Anlaşmaları ile iki bölgelilik teyit edilmiştir!..
Sonuç olarak; Kıbrıs’ta yaşanan gerçekler dikkate alınmadan, Kıbrıs sorununa ne Mont Pelerin’de ne New York’ta ve ne de Cenevre’de bir çare bulunabilir!… Kıbrıs’ta dini, dili, kültürü ve ırkı tamamen iki ayrı halk vardır. Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm için öncelikle bağımsız ve egemen iki ayrı devletin varlığı esas alınmalıdır. Bu gerçeklerin dışında adil ve kalıcı bir barış ve siyasi çözüm mümkün değildir…
Kıbrıs sorununu yaratan ve yarım asırdan beri çözümsüz kılan Rum-Yunan ikilisidir… Günümüzde siyasi bir çözüm adına “Birleşik Federal Kıbrıs” tuzağını öne çıkran , Kıbrıs Türk halkına ‘azınlık’ haklarından öte haklar vermemek için direnen Rumların hedefinde Enosis daima vardır ve bundan sonra da var olmaya devam edecektir.
Yakın geçmişte bile Anastasiadis’in Enosis’i gündeme taşıması, “15 Ocak 1950 Enosis Plebisiti’nin” Rum okullarında okutulması ve kutlanması yönünde Rum Temsilciler Meclisi’nde karar alınmasına öncülük etmesi; Kıbrıs Türk halkının Rum’a eşit bir halk olmadığını ve ‘azınlık’ olduğunu söylemesi; “Azınlıkla çoğunluk eşitlenemez” diyerek siyasi eşitliğimizi kabullenememesi; “Garantiler iptal edilmeden ve de Türk askeri Kıbrıs’ta çıkmadan çözüm olmaz” yönündeki beyanatları Kıbrıs’ta yaşanabilir bir çözümün ancak bağımsız ve egemen iki devletin birbirini karşılıklı olarak tanımasıyla mümkün olabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur…
Rumlar dün olduğu gibi bugün de Enosis hayali ile yaşarken biz daha neyi düşünürüz!...
Kıbrıs’ta doğal çözümün temelleri 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile atılmıştır. Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te KKTC’ni ilan etmesiyle de Kıbrıs sorunu yasal açıdan çözülmüştür…
Kıbrıs sorunu Cenevre’de değil, Kıbrıs’taki gerçekleri görerek Kıbrıs’ta çözülür…