İnsanların iyimser, barıştan ve dostluktan yana olması, çok uygarca bir tercih ve davranış biçimidir.

İyimser olmak, insana büyük bir güç ve motivasyon verir. Yalnız,iyimserliğin...

İnsanların iyimser, barıştan ve dostluktan yana olması, çok uygarca bir tercih ve davranış biçimidir.

İyimser olmak, insana büyük bir güç ve motivasyon verir. Yalnız,iyimserliğin bir sınırıvardır .Ayrıca,boş, tek yanlı, dayanaksız ,hayali beklentiler ve başkalarına hoş görünmek içiniyimser olmak  tehlikelidir.

Aşırı ve dayanaksız  iyimserlikte, genellikle gerçeklik algısı yitirildiği için, kötü sürprizlerle karşılaşılır.

İnsanlar özellikle de bir halkın kaderinin belirlenmesinde etkili olan siyasiler ,ileriyi görebilmeli, olayları önceden geniş bir bakış açısı ile değerlendirmeli ve sonuçlarını  tartabilmelidir.

Hele, karşı tarafın art niyetli ve dostça olmayan tutum içinde olmasına rağmen, iyimser olmak, çok tehlikeli ve ağır bedeller ödenmesine sebep olur.

Kıbrıs Türk halkı olarak,1571den günümüze hiçbir dönemde Rumlara ilk saldıran taraf olmadık ve bize yaptıkları tüm kötülüklere rağmen, hala daha onlara düşmanca duygular beslememekteyiz.

Öte yandan Rum gençlerine, aile ocağında, okulda ,kilisede ve askeri kışlalarda, Türk düşmanlığı aşılandığı biliniyor.

Rum tarafına giriş kapılarında, okullarda ve askeri kışlalarda, hala daha Türklere karşı düşmanca duyguları körükleyen panolar, resimler ve yazılar bulunmaktadır.

Barikatlar açıldıktan sonra kuzeye gelen hiçbir Ruma zarar verilmemesine karşın,  güneye giden Rumlarla birleşme yanlısı  Türkler bile linç teşebbüsünde bulunulmakta ,iki toplumlu etkinliğe katılan  Türkler bıçaklanmakta  ve bir çok Türkün aracına maddi hasar yapılmaktadır.

Ayrıca güneydeki tüm yetkililer ile basın, koro halinde Devletimize  ve yöneticilerimize sahte diyerek aşağılamaktadırlar.

Toplumlar arası görüşmelerin sürdürüldüğü yaşanan dönemde bile, güneydeki siyasi yetkililer, Girnenin yeniden ele geçirileceği, hedeflerinin de yeniden kuzeye kök salmak olduğunu açıklamaktan çekinmiyor.

Başta HrisiAvgi ve ELAM olmak üzere, bazı  örgütlerin öncülüğünde Rum gençleri sınır kapılarına gelerek, aleyhimize sloganlar atmaktadır. Kendi aralarında yaptıkları futbol karşılaşmalarında bile bayrağımız yakılır.

Tüm bu gerçeklere rağmen, bizim hala daha Rumları düşman değil dost olarak görmemizin gerçekçi bir anlamı olabilir mi?

Kuşkusuz geçmişte olanlara takılıp kalınmasının kimseye bir yararı olamaz. Artık dostça ve barış içinde yaşamanın yolunu bulmamız da her iki halkın  yararınadır.

Ancakbarışın , ortaklığın sadece Türk tarafı olarak bizim isteğimiz ile gerçekleştirilmesi mümkün değildir.

Rum tarafının da artık geçmişten ders alması, adanın tümüne sahip olmak idealinden vazgeçmesi, bizi düşman değil komşu ve ortak kabul etmesi gerekir.

İki toplum liderleri arasındaki doruk anlaşmaları ve en son görüşmelerin başlatılmasında temel olan kabul edilen ilkeler çerçevesinde adil bir anlaşma yapılması olanaksız değildir.

Fakat, Rum tarafının hala daha iyi niyetli davranmadığı ve kuzeye yayılmasına zemin hazırlayabilecek bir anlaşma peşinde olduğu açık bir şekilde ortadadır.

Rum tarafı bir yandan İki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı Federal çözümü kabul ettiğini açıklamakta, öte yandan da bu ilkeleri pratikte etkisiz duruma getirecek koşullar öne sürmektedir.

Rum tarafının niyetinin Türk askerinden kurtulmak ve egemenliğini kuzeye yaymak olduğunun bilinmesine rağmen, bizim sırf barış ve anlaşama yanlısı görünmek için, aşırı ve dayanaksız  iyimserlik göstermemizi haklı gösterebilecek hiçbir gerekçe yoktur.

Nobel Barış ödüllü MalalaYousafzayın ifade ettiği gibi  ‘Evrensel barışın yaratılmasının tek yolu sadece beyinlerinizi eğitmekten değil, kalplerinizi ve ruhlarınızı da eğitmekten geçiyor. Kıbrıstada  kalıcı barış, sadece bizim istememiz ve iyimser olmamızla gerçekleştirilemez. Bunun için önce Rumlar, barış için beyinleri yanında, kalp  ve ruhlarını eğitmelidir.

 

Tüm gerçeklere rağmen, bizim Rumları tek yanlı olarak dost görmemiz, aynen kuzunun kendini yemek niyetinde olan Kurtu dost kabul etmesine benzer.