“İngiliz Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Makarios’un anayasa değişikliğine ilişkin muhtırası hakkında konuşurken ‘Kıbrıs Anayasasının ve antlaşmaların değişmesi sadece bir şahsın isteğiyle olamaz’ demiştir. Muhtıranın henüz İngiliz Hükümetine resmen verilmediğini de belirten sözcü ‘Türkiye ve Yunanistan anlaştıkları’  takdirde müzakerelere gidilebilir. Aksi halde lafı dahi edilemez”. 1981
                                                                                                                      Dr. Fazıl KÜÇÜK
            Rusya ile Ukrayna arasında ısrarla yürütülmek istenen savaşta taraflar tıpkı yaban arısının yuvasına çomak sokulmuş gibi bir noktaya doğru koşar adım gidiyorlar. Bilinçli veya bilinçsiz olarak ülkenin ekonomik hedeflerinin yanı sıra sağlık kuruluşlarını da hedef alan saldırıların ardı arkası kesilmeden uygulanıyor. Son olarak yapılan açıklamalarda ‘Ben yapmadım, o yaptı’ söylemleri noktasına kadar evriliyor. Kohovka Barajına yapılan saldırının bir insanlık suçu olduğunu adeta yok sayıyorlar. Bu kargaşa içinde kimin haklı kimin haksız olduğu dahi sorgulanmıyor.
            Bir yandan Ukrayna’yı savaş alanının ortasına atanlar, Rusya’nın savaş suçu işlediğini kendi suçlarını görmezden gelerek sözüm ona görüş olarak ortalıklara atıyorlar. Bugüne değin savaşan taraflardan benzer açıklamaların geldiği biliniyor. Bu söylemlerin arkasına saklanarak kendilerinin hiçbir suçu olmadığını karşı tarafın savaş suçu işlediğini söylüyorlar. Tıpkı kafir diye öldürdüklerinin şehit diye namazını kıldırdıkları gibi hepimizin aklı ile dalga geçiyorlar.
            Bir yılı aşkın süredir yaşanan savaşın sonlandırılması için çaba harcanmazken Ukrayna’nın karşı saldırıya geçmek hazırlığında olduğu açıklanıyor. Savaş o noktaya doğru hızla evrilirken öldürülenler konusunda yaptıkları açıklamaların inandırıcılığı da kalmıyor. Zelenski ise dışarıdan verilen NATO ve AB gazı ile başarılı olabileceğinin düşünü kuruyor olabilir. Buna karşın tarihsel süreçte savaşın kazananın olmadığı biliniyor.
            Son dönemde Finlandiya ile İsveç NATO üyesi olmak için çaba içindeler. Rusya’ya 1340 kilometre sınır uzunluğu olan Finlandiya bu mücadeleden başarılı olarak çıkmasına karşın İsveç’in terörle ilintisi nedeniyle üyelik mücadelesinden henüz sonuç alınamamıştır. Dünyanın her bölgesinden göçmenleri veya sığınmacıları barındırmakta olan ülkenin bu eyleminden zaman yitirmeden kendisini arındırması gerekiyor. Her ne isimle barınıyorlarsa barınsınlar, bazı dönmelerde Türkiye karşıtı eylemlerin içinde oldukları da biliniyor. 
            Silah üreticisi olan ülkeleri yönetenlerin bazı zaman aralıklarında insan haklarının ihlal ediliyor olmasından rahatsızlık duyduklarına ilişkin inandırıcı olmasa da açıklamalar yaptıkları biliniyor. Geçtiğimiz günlerde İsviçre’nin Eyaletler Konseyi ülkede üretilen silahların ihracına izin verilmesine ilişkin olarak parlamentoya başvuruda bulundu. Parlamento ise bu isteği kurala bağlı olarak izin verdi. Kurala bağlanan izne göre, İnsan haklarını ihlal etmeyen ve sivil nüfusa karşı kullanmamak kaydı ile izin verdi. Eline silah alan kim olursa olsun bu kurala uyacağını kim veya kimler denetleyecek. Tam bir kara mizah örneği karar olarak kayıtlara geçmiş oluyor.
            Nikos Hristodulidis seçildiği günden itibaren arı değmiş gibi adeta dünya turuna çıkmış bulunuyor. Gittiği yerlerden boş durmadan adada çözüme ilişkin müzakerelerin başlatılabilmesi için çağrıda bulunurken bir yandan da Türk tarafına saldırmaktan da geri durmuyor. Böyle bir ortamda bizlere düşen görevin Türk Devletleri Teşkilatı içindeki konumumuzu güçlendirerek tanınma yönünde gerekli adımları atmamız olduğudur.
            Dünya kamuoyuna sunacağımız uluslararası hukuktan Zürih ve Londra antlaşmalarından kaynaklanan haklarımızın sıklıkla anlatılması gerekiyor mu ne…
            SEVGİ ile kalınız…