“Şu kadarını kesin olarak söyleyebiliriz ki Türk tarafı bir kere daha Makarios’un tuzağına düşmeyecektir. Kötü niyet ve yapmak istediklerine vakıf olanlar, bugüne kadar çektiklerine yenilerini eklemek niyetinde değildir. İş başında kaldığı sürece Makarios’un hiçbir anlaşmaya yanaşmayacağı kesinlikle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu yönden Birleşmiş Milletler ve de ara bulmaya çalışan devletlerin bir başarı sağlaması beklenemez.” 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Bir yılı daha geride bırakmak için sayılı günlerin kaldığı bir dönemdeyiz. Geçtiğimiz günlerde Filelefteros gazetesinde yer alan bir haber bize göre ilginçlikler içeriyordu. Geriye dönüp baktığımızda İngiltere’nin eski sömürgelerinde yaşayanların İngiliz yurttaşı olmak gibi düşlerinin olduğu hemen herkes tarafından biliniyor. Sömürge eğitimi ve kültürünü alanların bu isteklerini doğal karşılamak gerekiyor.
Şimdilerde ise işleyen bu çarkın tersine döndüğünü adı geçen gazete duyuruyor. İngiltere’nin AB’den çıkacak olmasının Ada’da yaşayan İngilizleri de rahatsız ettiği anlaşılıyor. Bugüne değin AB’nin nimetlerinden yararlanan adı geçen ülkenin yurttaşlarının şu sıralarda ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ yurttaşı olabilmek için zemin arayışında oldukları haber veriliyor. Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı olmaları halinde AB’nin nimetlerinden yararlanmaya devam edeceklerdir. Kişisel çıkarların ülkelerin çıkarlarının önüne geçtiğinin tipik bir örneğini yaşayacağız.
Adı geçen gazetenin haberinde, Nüfus Dairesi’nin verilerine göre 208 binden fazla yabancı uyruklunun Ada’da bulunduğunu yazıyor. Bu sayının 61 bininin üçüncü ülke 147 bininin ise AB yurttaşları olduğu belirtiliyor. Görünen o ki mendil büyüklüğündeki ülkenin daha öncede belirtildiği gibi para karşılığı yurttaşlık dağıttığı da unutulmamıştır. İyi yere dükkan açarak ekonomilerini de düzelttiklerini kaydetmek istiyoruz.
Ada’da çözüme ulaşma konusunda Crans Montana’da başarısızlık yaşanmasına karşın BM ipin ucunu bırakmama kararlılığını sürdürüyor. Başarısızlığın nedenlerinin açıklanmamasına karşın yeni arayışların önümüzdeki yılda da devam edileceği haber veriliyor. Karşı tarafın başarısızlıktaki sorumluluğu tam olarak ortalığa konulmadığı sürece çözüm belirsizliğe doğru itilmektedir. Bu güne değin yaşanlar bunun göstergesidir.
Bu gerçeklerin açıklanmaması karşı tarafın elini güçlendirmese bile yeni bir yol haritasının daha sağlıksız belirlenmesine neden olacaktır. Bir başka sıkıntı ise olayların tanıklarının gerçekleri dillendirmekten çekinme nedenleridir. Burada bir gerçeği daha paylaşmak gerektiğine inanıyoruz. 1963 Aralık ayında Rumların saldırıları sonrasında yaşananlar 1964 yılında tarihe Ortega Raporu olarak yazılan belgede net olarak kaydedilmektedir. Bu belgede öngörülen önerilerin uygulanmaması içinden geçmekte olduğumuz durumun yaratılmasının nedeni oluyor.
Karşı taraf uzlaşmaz tutumunu devam ettirmeye kararlı görünüyor. Bunda kimsenin kuşkusunun olmadığı biliniyor. Kıbrıs Türklerinin sürekli olarak çözüm yanlısı olmalarının da karşı tarafça bir değerinin olmadığı ortalıklardadır. Buna karşın karşı tarafın yeni bir Kıbrıs Konferansı düzenlenmesi konusunda iyi bir hazırlık yapma çalışması içinde olduğu belirtiliyor.
Yunanistan’la ortak hareket edenlere “Biz Kıbrıs’ta kalıcıyız. Kalıcı olurken de Sizin boyunduruğunuzun altına hiçbir zaman girmeyeceğiz. Sizler kendi güvenliğinizi öne çıkarırken Kıbrıs Türklerinin güvenliği konusunda adım atmamaya devam ettiğiniz sürece anlaşmanın olmayacağını bilmenizi istiyoruz. Aynı güvenceyi bizlerde istiyoruz” demenin zamanının artık geldiğini hatta geçmekte olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Yukarıda değindiğimiz hususlara hiçbir Kıbrıs Türk’ünün karşı çıkmayacağının da bilincindeyiz.
Bu ilkeler çerçevesinde bir araya geleceğimiz Ulusal Konsey’in artık kurulması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız...