Geçmişe dönüp bakacak olursak Kıbrıs Türk Halkı, Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklerinden gelen Megali-İdea hayalleri çerçevesinde  Enosis’i gerçekleştirme adına başlattıkları  21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırıları  11 yıl boyunca devam ederken anavatanımız Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirmiş olduğu Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu. Yıllarca devam eden görüşmelerden olumlu bir sonuca varılamaması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu   tüm milletvekillerimizin onayı ile Meclis Balkonundan Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş tarafından ilan edilmiştir.
Geçmişe dönüp bakacak olursak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edildiği günlerde  Bengaldeş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımıştı ama  GKRY’ne  destek veren Garantör Devlet İngiltere’nin bu ülkeyi tehdit etmesi  ve de yapmakta olduğu yardımları durdurmayı dile getirmesi üzerine Bengaldeş KKTC’ni tanımaktan vazgeçmişti. Ancak gerçek şu ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını Rum-Yunan ikilisi ilelebet engelleyemeyecektir.
Gerilere dönüp baktığımızda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesine  15 Kasım 1983te  onay veren  CTP’nin  ilerleyen günlerde yan çizdiğini ve de Rumlarla ‘sözde’ bir Federasyon çatısı altında bir araya gelmeyi hedeflediklerini görmekteyiz.
Yine Crans Montana görüşme sürecinde Rum-Yunan ikilisi Garanti Anlaşmaları iptal edilmeli, Türk Askeri adadan gitmeli diye ısrarcı bir tutum içine girerken  Kıbrıs Türk tarafının ve Anavatanımız Türkiye’nin  olmazsa  olmazı olan Garanti Antlaşmalarında ısrarcı olması üzerine Rum-Yunan ikilisi  Crans Montana Konferansını 07 Temmuz 2017’de sabahın erken saatlerinde saat 03.30’da  terk ettikleri çok iyi bilinmektedir.
Yine çok iyi hatırlardadır  bu gelişmelerle birlikte o günde saat 9.30’da basına yapmış olduğu açıklamasında  KKTC Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı : “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” derken Türkiye Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu: “Federasyon Görüşme Süreci Bir Kez Daha Başlamamak Üzere Sona Ermiştir” dediğini hiç ama hiç unutmayalım.
Gelinen noktada  hedefim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır söylemleri ile 11 Ekim 2020  tarihinde  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilen sayın Ersin Tatar,    anavatanımız Türkiye’nin desteğinde  bu hedefinin arkasında durmaya kararlı olduğunu her vesile ile dile getirmektedir. Gerilere dönüp baktığımızda   27-29 Nisan 2021  tarihleri arasında yer alan Cenevre konferansında anavatanımız Türkiye’nin desteğinde son noktayı koyan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Kararlılığımız Halkımızın Siyasi Eşitliğini , Anavatanımız Türkiye’nin Etkin ve Fiili  Garantörlüğünü ve Türk Askerinin Kıbrıs’taki Varlığını Korumak, Kıbrıs Türk Halkını  Azınlık Durumuna Düşürmemek ve Tek Gerçekçi Çözüm Yolu Olan Egemen İki Devlet  Modelini Hayata Geçirmektir” ifadelerini kullanarak bugünlere gelirken bu hedeflerini Türk Devletleri nezdinde de dile getirecek ve de destek görecekti.
İlerleyen günlerde 27-29 Nisan 2021’de Cenevre’de gerçekleşen 5+BM  Konferansında  KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Egemen Eşitliğimizin ve Uluslararası Eşit Statümüzün Tanınması Halinde Devletten Devlete Yapılacak Görüşmelerle Ancak Adil ve Kalıcı Bir Anlaşma Sağlanabileceğini” dile getirirken Rum-Yunan ikilisi ve de BM Genel Sekreteri şaşkına dönüyordu.
Dün olduğu gibi bugün de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde tanınma yönünde adımlar atan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 11.11.2022 tarihinde Türk Devletleri Teşkilatına Gözlemci Üye olurken , 28.04.2023 tarihinde de Türk Devletleri Asamblesi (TÜRKPA)’nın 12. Genel Kurulunda oy birliği ile  alınan  kararla emin adımlarla ilerlemeye devam edecekti.
Ancak maalesef aramızda zaman zaman  çatlak sesler yükselmekte ve ‘sözde’ Federasyon çözüm yolunu dile getirenler vardır!.. Keza ne yazık ki dünden bugüne büyük güçler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını engellemeye ve  ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyetine destek vermeye devam etmektedirler.  Ancak gerçek şu ki Rum-Yunan ikilisi bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınmasına ilelebet engel olamayacaklardır.
Gerçek şu ki; Megali-İdea’nın bütün hedefleri Türk toprakları üzerindedir. Dünden bugüne  Kıbrıs’ta var olan Türk-Rum kavgasının temelinde Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayallerinden kaynaklanan Enosis hayalleri vardır. Günümüzde Rum tarafından Kıbrıs’ta yapılmak istenen şey, önce tüm Ada’da Rum egemenliğinde, AB normlarının uygulandığı  siyasal bir çözüme  Kıbrıs Türk Halkını ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak ve daha sonra uygun koşullar geldiği zaman, Rum çoğunluğun kararı ile  Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak ve Megali-İdea hayalleri çerçevesinde var olan Enosis hedeflerini  gerçekleştirmektir.
Gerilere dönüp baktığımızda ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya desteğinde BM Güvenlik Konseyi’nde alınan 541(1983) ve 550(1984)  sayılı BM Güvenlik Konseyi kararları  ve 1 Mayıs 2004 tarihli kararıyla ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Rumların AB’ne tam üye olmaları bu yönde atılan adımlardır.
ABD’nin, AB’nin ve diğer büyük güçlerin vermiş oldukları güvencelere inanarak onların baskılarına boyun eğerek Federal Devlet veya /Birleşik Kıbrıs gibi siyasi çözümlere ‘Evet’  diyecek olursak ‘azınlık’ durumuna düşürülecek olan Kıbrıs Türk halkının sonu Girit Türk Halkından farklı olmayacaktır.
1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkılmasının  başlıca nedeni, Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklerinden gelen Megali-İdea hayalleridir, Rum-Yunan ikilisinin  Enosis’e giden yolu açmak  hedefleridir. Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti  anayasasında Kıbrıs Türk halkına tanınan hakları hazmedemediler ve ortadan kaldırmak için faaliyete geçtiler.  Bu çabalarından netice alamayacaklarını anlayınca da 21 Aralık 1963 ‘te  Kıbrıs Türk halkını yok etmeyi hedefleyen Akritas Planını uygulamaya koyuldular. Rum-Yunan ikilisi 21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırıları ile  hedeflerine ulaşacaklarını sandılar ama yanıldılar. Rum liderliği  , Rum tedhiş örgütü, hiç beklemedikleri bir direniş ile karşı karşıya geldiler..
Gerçek şu ki Rum liderliği adayı baştan başa kana boyadılar ve de katliamlar yaptılar.  Neticede karşılarında Kıbrıs’ta Ben De Varım ve Var Olmaya Devam Edeceğim diyen Kıbrıs Türk halkını buldular, Türk Mukavemet Teşkilatı TMT’yi buldular.
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde RMMO ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı düzenlediği darbenin esas hedefi Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini sağlamaktı.  Nitekim o günde Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devletini ilan etmişti. 
O günde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit gerekli tedbirleri almasının ardından diğer garantör devlet İngiltere ile  birlikte hareket etmek için  Londra’ya kadar gidecek ancak eli boş dönecekti.  Neticede  20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Barış Harekatı ile  Kıbrıs’ta  iki bölgelilik oluştu.  13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi. Yıllarca devam eden Federasyon görüşmelerinden bir sonuç alınamaması üzerine 15 Kasım 1983’te  Kıbrıs  Türk Federe Devleti Meclisi  oy birliği ile aldığı kararla  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.
Netice itibarı ile Kıbrıs Türk Halkı olarak nereden nereye geldiğimizi unutmadık ve de unutmayacağız.  Gelinen noktada Kıbrıs Türk Halkı olarak 11 yıllık Rum-Yunan tahakkümünün geri gelmesini istemiyorsak, 15 Temmuz 1974 Rum-Yunan  ikilisinin Enosis hedefli benzer oyunları ile  yeniden  karşılaşmak istemiyorsak;  15 Kasım 1983’te ilan ettiğimiz  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tehlikeye atmak istemiyorsak, Kıbrıs Türk Halkı olarak Girit misali yok olmak istemiyorsak, AB’nin insafında yok olmak istemiyorsak, Annan Planı gibi planlarla karşı karşıya kalmak istemiyorsak; anavatanımız Türkiye’nin desteğinde  aziz şehitlerimizin canı ve kanı pahasına kurulan  bağımsız ve egemen  devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmalıyız ve de tanınmasını sağlamalıyız.
Gerilere dönüp baktığımızda; 1 Mart 2004’te yerel yazılı basınımıza yansıyan haberlere göre ; KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı sayın Rauf R. Denktaş: “Rumlar Bizimle Ortak Olmak Niyetinde Değiller, Bizi ‘Azınlık’ Olarak Görmekte Israr Ediyorlar” derken 25 Aralık 2009’da KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat’ın “Rum Tarafı Üniter Devlet Yanlısıdır” dediğini hiç ama hiç unutmayalım.
Diğer yandan ayni günlerde GKRY Lideri Hristofyas: “Kıbrıs Hükümeti ile Türk Cemaat Meclisini ayni kefeye koyamazsınız” demişti. Yine ilerleyen yıllarda Anastasiadis’in dile getirdiği “%20’lik nüfusu olan ‘azınlık’, çoğunluğun iradesine hükmedemez” düşünceleri  Makarios’un %18’lik nüfusa sahip bir toplum bize hükmedemez” düşünceleriyle tamamen örtüşecekti. Şimdilerde de Rum-Yunan ikilisinde değişen bir şey yoktur. Hedefleri Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamaktır, tüm Rum göçmenlerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  topraklarındaki evlerine geri dönmelerini sağlamaktır.
Sonuç olarak; Uluslararası Hukuk, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınmasına engel değildir. Kıbrıs Türk Halkı , anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden ve de bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden asla vazgeçmeyecektir. Anavatanımız Türkiye de Kıbrıs Türk halkını ve de Yavru vatan Kıbrıs’ı yad ellere  asla teslim etmeyecektir.
Gerçek şu ki; büyük güçlerin desteğiyle Kıbrıs’ta oynanan oyunu bozacak olan  tek olgu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  yaşatılması ve tanınmasının sağlanmasıdır..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..