Hiçbirisi; zerre kadar umurumda değil…
Faiz Bey’i elemişler, Zorlu Bey’i doğramışlar, Kutlu Bey’i bitirmişler, Ziya Bey’i sandıktan “çift mühürlerle” çıkarmışlar…
“Yüce Meclis” dedikleri binada, son günlerde yaşananlar “incir çekirdeğini” bile dolduracak bir öneme sahip değil…
En azından bende “zerre” kadar merak uyandırmıyor…
Değerler sistemimin ana giriş kapısından içeriye adım atmaları mümkün değil…
Neden mi?
Bunlar “büyük” meseleler de ondan…
Bu köşenin kıdemli takipçileri iyi bilirler…
Ben, geçen yüzyıldan beridir, “küçücük” meselelerle uğraşıyorum…
Örneğin; benim için Lefkoşa’nın en yoğun kavşağında, göz önünde, her Tanrı’nın günü, onlarca hurda aracın yanından geçerken, bu çirkinliğin kimseyi rahatsız etmediğini düşünmek, Zorlu Töre’nin 25 “ret” oyu almasından çok daha önemli bir toplumsal meseledir…
Bir kocaman “zibilliğe” dönüşmüş olan Sanayi Bölgesi’nde; yol içine park edilmiş eski gemilerin, yaşlı kamyonların arasından “kazasız belasız” çıkabilmek, Tatar’ın “Ben New York’a gitmek istemezdim ama Ankara istedi” açıklamasından çok daha büyük önem taşıyor…
Bu ülkenin yollarının, caddelerinin taşıyamayacağı kadar yaşlı otobüslerle, minibüslerle doldurulması, Ersin Tatar’ın, BM’nin Genel Sekreteri’nin “Ortak zemin yok” açıklamasıyla keyiflenmesinden çok daha büyük bir toplumsal meseledir…
Bilmiyorum farkında mısınız?
Bu yılın ilk sekiz ayında, 18 bin dolayında araç girdi bu ülkeye…
Bunların 15 binden fazlası, ikinci el…
Yani; kullanılmış… Yani; Japon’un eskisi… Alman’ın eskisi… İngiliz’in hurdası…
Ülke kocaman bir “araç hurdalığı”na dönüşmek üzere…
Ne yazık ki bu “Hurdalık”ta, bu yıl ilk 10 ayda, 36 kişi öldü trafik kazalarında… Bizden 5 kat fazla nüfusa sahip Rum tarafı ile aynı sayıda…
Özellikle Lefkoşa’da trafiğe çıkmak, araç kuyruğunda ilerleyebilmek, üstüne üstlük bir de değişen “insan mayası”na tahammül göstermek, insanüstü beceri istiyor...
Hiç küçümsemeyin…
Adamı deli eden, sinirlerini allak bullak eden gündelik bir eziyetten söz ediyorum…
Her gün Sanayi Bölgesi ile Kermiya arasında araç kullanırken bu müthiş “toplumsal dönüşüme” şahitlik ediyor ve kahroluyorum…
Farkında mısınız?
Genel Hastane çemberinden Kermiya’ya doğru uzanan 1.5 kilometrelik yol üzerinde son bir yılda tam 8 tane yeni “araba galerisi” açıldı…
Bunların bazılarının önünden geçerken, insanın nutku tutuluyor…
80 bin pound… 90 bin pound... Az ötede çok daha “luxury” arabalar…
Altın yaldızlı kocaman ışıklı tabelalar…
Bölge esnafı da şaşkınlıkla bu yeni “dönüşüm”ü konuşuyor. On milyonlarca sterlinin birkaç ayda nasıl da tarlalara döküldüğünü hayretler içinde izliyor…
Ne oluyor bize?
Arabalar “lüks”ten “ekstra lüks”e doğru galerilerde boy gösterirken, içindekiler bir başka “sosyal dönüşüm”ü kafamıza vura vura anımsatıyor…
Trafik ışıklarında beklerken, Mersedes GLA’sının kapısını açıp, yolun içine tüküren başı bağlı bir “inanmış”a rastgeldim geçen gün…
Siyah Toyota Corolla’nın açık arka camından yol içine bir tomar kağıt parçası fora eden ilkokul öğrencisini gözlemledim…
Sarışın sürücü annesi hiçbir şey söylemedi oğluna…
Az ileride BMW’sinden caddenin ortasına “izmarit”ini atan sakallı gence acı acı baktım ama sustum…
Kimbilir, Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul’un “Çöp atanı 185’e bildirin” şeklindeki uyarısını dinleyip de bir laf etsem, başıma neler gelebilirdi?
Geldi de…
Bankamatikte sıra beklerken önümü kesen kabadayı kılıklı, siyah Mercedesli oğlana “nazikçe” bir uyarıda bulunayım dedim, az daha yumruk yiyecektim…
Genç adamın hışımla üzerime yürürken “Şimdi seni burada…” diye başlayan cümlesine neden katlandığımı söyleyeyim mi?
Korkudan tabii…
İşte bu “korku” bu ülkenin sokaklarında kol geziyor ve işyerinizin park alanını kapatarak aracınızı hapseden kişi bile size “kabadayılık” taslayabiliyor…
Aman ha… Hele, yaşınız 60’ların üzerinde ise, “moruk” muamelesiyle karşılaşmanız büyük bir olasılık…
Yaşadığımız bu durum Derviş Deniz’in dediği gibi bir “bozulma”yı mı işaret ediyor? Yoksa bir “bozulma”nın çok ötesinde bir toplumsal “travma” mı yaşıyoruz?
DNA’mız, istenilen “kıvama” doğru yol alırken, çektiğimiz kaçınılmaz sancılar mı bunlar?
Araç galerileri “mantar” gibi ülkenin her bir yanında boy verirken, bu araçların içinden dışarıya sarkan “lüküs hayat” düşkünleri bu ülkenin toprağına tükürürken, bir “yenilmişlik” sendromu sıkboğaz etmiyor mu sizi?
Tam da bu soruyla noktalamak üzereyken bu yazıyı…
Yukarıda tüm anlattıklarımı “tarumar” eden bir “haber” ayağa kalkıp konuştu…
Özbeöz Kıbrıslı bir köy olan Pergama’dan geldi bu şok…
Kıbrıs’ın patates üretim merkezidir Pergama…
Patatesi dünyaca ünlüdür…
Yıllarca, Patates Festivali yapılırdı bu köyümüzde…
Bu yıl “Adana Kebabı ve Şalgam Festivali” yapıldı…
Adanalı’lar pankart açtı “Adana ili sınırı” diye…
Yukarıda tüm anlattıklarımı bir çırpıda beynimize çakan böylesi bir “şok” bizi kendimize getirmeye yeter mi?