Gazetelerde yayınlanan haberlerin, daha doğrusu gazetelere giren bazı kişilerin açıklamalarının gerçeklerden ne kadar uzak olduklarını bilmem burada tekrar vurgulamaya gerek var mı? Bence var... Bu vurguyu yaptıktan sonra, bu açıklamaları çürütmek de KKTC’ye kalmış. Bu konuda epeyce gerilerde kaldığımız bir gerçek. Şimdi basit bir örnekle başlayalım. Bakın ABD Başkanı Sayın Donald Trump’ın Rum Lider Anastasiadis’e gönderdiği kutlama mesajında neler var ; “Zaferiniz, adayı iki kesimli, iki toplumlu federasyon olarak yeniden birleştirmeniz ve Kıbrıs’ın ekonomik açıdan toparlanmasını sürdürmeniz için halkınız size güvendiğini göstermektedir.” Allah, Allah!.. Açıklamaya bakın!.. Sn. Trump, sanki bu Adada KKTC yokmuş gibi, KKTC halkı yokmuş gibi bir mentalite ile yapmış bu açıklamayı. Peki, Rum Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ABD Büyükelçiliğindeki “uzmanlar” ne yapıyorlar? Bunların görevi, ABD Başkanı ve hükümetine bu adadaki gerçeklere dayalı bilgi vermesi gerekmez mi? Tabii ki gerekir. İşte burada, halkla ilişkiler, tanıtım ve gerçekleri tüm açıklığıyla ortaya koyan bilgi eksikliği ortada. Peki ya biz, KKTC olarak, KKTC Dışişleri Bakanlığı olarak, Tanıtma ve Enformasyon Dairesi olarak gerekli bilgileri onlara aktarabiliyor muyuz?Maalesef hayır... Gerçekleri görmeyenlere, gerçekleri görmeleri için bir adım atmamız gerekmez mi?
BM Genel Sekreteri Sn. Antonio Guterres’in Rum Lider Anastasiadis’e gönderdiği mesaja bir bakalım; “Kıbrıs Sorununun çözümüne ilişkin çabalarınızı dört gözle bekliyoruz. BM, bu çabalara yönelik destek vermeye devam edecek.” Crans-Montana’dan sonra “federasyon müzakerelerinin” bittiğini açıklayan BM Genel Sekreteri Guterres, şimdi yüz seksen derecelik bir dönüş yaparak Anastasiadis’e “federasyon çözümü” için destek vereceğini açıklaması biraz tuhaf gibi geldi bana. Ancak hem Sn. Trump’ın, hemde Sn. Guterres’in bu tür açıklamalar yapmış olmaları çok doğal. Onlara göre gerçekler başka, bize göre başka. İşte sorun burada. Biz onları uyarmazsak, biz onlara gerçekleri bıkmadan usanmadan sürekli anlatmazsak, onlarda Anastasiadis’e destek vererek “federasyon çözümünü” başımıza örmek için çaba harcayan Rum lidere destek vermeye devam edeceklerdir. Olayı basite indirgediğimiz zaman karşımıza çıkan tablo bu.
Çatışan çıkarlardan öte, Kıbrıs Adasındaki iki ayrı devlet gerçeğini sürekli gündemde tutmak en başta gelen görevimiz olmalı. Gerçeklere dayalı tanıtım ve propaganda en üst seviyede sürdürüldüğü takdirde, en azından karşımızdakilerin daha dengeli bir politika izlemelerini bekleyebiliriz. Gerçekleri vurgulamak, belgelerle kanıtlamaktan sonra başlamalı. İşte bu noktada yine Uluslararası Hukuk devreye girecektir. 1. KKTC 35 yıllık bağımsız, egemen bir devlettir. 2. Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’yi 1983’de bağımsızlığını ilan ettiği gün, bu Devleti resmen tanıması Uluslararası Hukuk çerçevesi içerisinde büyük önem taşır. Uluslararası Hukuk der ki: Bir devlet yeni bağımsızlığını ilan eden başka bir devleti tanırsa, diğer devletlerde bunu örnek alarak yeni kurulan bu devleti tanımalıdır. 3. KKTC, egemenlik haklarını kullanarak tanınma isteme hakkına sahiptir. Bu gerçekleri belgelerle kanıtlamak gerekir.
KKTC Devleti ve Hükümeti, KKTC’nin bağımsız, egemen bir devlet olduğunu sürekli vurgulamalı. Tanınma için Meclis’in çıkaracağı bir karar çok önemlidir. Bunu da unutmamak gerekir.