“Hükümet doğru yolu tutarsa Türk halkı, bugüne kadar olduğu gibi bundan böyle de hükümete dost elini uzatacaktır. Şüphesiz bu her şeyden önce hükümetin de menfaatine olacaktır. Aksi halde Türk halkı hükümetten ümidini kesecek ve haklarını uluslararası hukuk çerçevesinde arama yolunu tutacaktır.
Biz, hayat, aşk ve şevki yüksek bir milletin evlatlarıyız. Yaşamak istiyoruz. Bu hakkımızı hiçbir kuvvet elimizden alamaz”.1955
Dr. Fazıl KÜÇÜK
BM Genel Yazmanı yarım asırdır askıda tutulmaya çalışılan Kıbrıs uyuşmazlığını bulunduğu yerden indirebilmek adına tarafları Cenevre’de bir araya getirdi. Göreve geldiği günden itibaren “Bu uyuşmazlığı görev sürem dolmadan mutlaka çözeceğim” diyerek kendini paralıyor. Garantör ülkelerin de katılımı ile yapılan görüşmelerin sonucunda dağ bile bir fareyi doğuramadı. Kaydedilmesi gereken en önemli husus ise tarafların yılardır verdikleri çözüm önerilerini yine sunmaları idi. Bir farkla. O da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına görüşmelere katılan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın sunduğu iki devletli çözüm modeli önerisidir.
Görüşmelere geçilirken Genel Yazman taraflara “yaratıcı olun” çağrısında bulunuyordu. Bu nedenle de ortak zemin arayışında olduğunu söylemiş oluyordu. AB’nin çağrılı olmamasına karşın görüşmeleri izlemek için üç adet diplomatı göndermiş olması karşımızdaki unsurun elini kısmen de olsa güçlendirdiğini söylemek olasıdır. Yaşamakta olduğumuz uyuşmazlığın düğümün körüne evrilmesinde adı geçenlerin etkileri olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Görüşme sürecinin bazı çevrelerce fiyasko ile sonlandığı genel bir kanı olarak değerlendiriliyor. Genel Yazmanın sunulan önerileri değerlendirirken ortak görüşme zemini arayışında olacağı belirtiliyor. Bu nedenle Nevyork’ta yapılacak değerlendirmelerin önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Konuya ilişkin olarak bilim insanlarının yanı sıra diplomatik görevlilerle kulis çalışmalarına fazla zaman yitirmeden başlanılması gerektiğini kaydediyoruz.
Cenevre görüşmelerini son şans olarak görenlerin bu tür görüşmelerde son şans diye bir olgunun olmadığı biliniyor. Diplomaside böyle bir yaklaşımın da uzun erimli düşünüldüğünde taraflara zarar vereceği unutulmamalıdır. İngiltere’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyacağı balonu da kısa sürede gündemde kendisine yer bulamadı. İngiltere’nin olaya bakışı adadaki iki adet üssünün kalıcılığıdır. Gerisi boş söylem olarak bile kendisine yer bulmayacaktır. Tanınma gerçekleşir veya gerçekleşmez müzakerelerin sonsuza dek sürgit edip etmeyeceğinin gelinen noktada artık iyice bilinmesi gerekiyor.
Yukarıda da değindiğimiz gibi Nevyork görüşmeleri çözüm adına yaşamsal önemdedir. Sunulan öneriler şekillenirken görüşme ve kulis alanını karşımızdaki unsurun egemenliğine bırakmamak gerekiyor. Cenevre’de bir kez daha görüldü ki adada uyuşmazlığın çözümünü isteyen Kıbrıs Türkleridir. Bu nedenle alanın boş bırakılmaması kaçınılmazdır. Karşımızdakilerin zemin kazanmasının önlenebilmesi için görev alacak konunun uzmanı olan diplomatlara şimdiden kolaylıklar diliyoruz.
Bay Anastasiyadis konuyu iç politikada kullanma çabası içinde olduğunun işaretlerini vermeye başladı bile. Çözümsüzlüğün bir nedeninin de uyuşmazlığın iç politikada kullanılmasıdır. Rum basını Cenevre’de yaşananlara ilişkin olarak olayları değerlendirirken “fırtına geçti” başlıkları ile duyuruyor. Buna koşut yaşananları “olanaksız olanı durdurma çabası olarak değerlendirenler de bulunuyor”.
Görüşmelerde Türk tarafının bu aşamada egemenlik hedefi konusunda istediği sonucu yakalayamamış olmasına karşın konu canlı olarak BM’de duruyor. Bu hususu kazanım olarak değerlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır.
Yapılan görüşmelerden sonra başarı için diplomatik kanalları özenle kullanmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…