Kıbrıs’ın her iki tarafındaki siyaset; “Aslında yok birbirimizden farkımız” sürecine doğru hızla yol alıyor…
Anastasiades; bir gazetecinin patronuna telefon açıyor ve “tehdit” savurarak, gazetecinin istifa etmesine yol açıyor…
Ersin Tatar; bir gazetecinin “tweeter”deki paylaşımının altına düştüğü notla onu aşağılayarak hakaret ediyor, gazeteciyi hedef yapınca da, ölüm tehditleri başlıyor…
Kıbrıs’ın güneyinde yayımlanan Kathimerini gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan Andreas Paraskos, Rum medyasında yaptığı araştırmalarla “kayıplar” konusunu, milliyetçilik kıskacından kurtardı. “Önce insanım, sonra gazeteci” diyerek adamızı kana boyayan katil canilerin peşine düştü. Katliamları, toplu mezarları Rum okuyucusuna belgelerle kanıtladı.
Andreas “barış gazeteciliği” yapıyordu. İki toplumun yakınlaşmasından ve çözümden yanaydı. Anastasiades’in Cranas Montana’da masadan kaçmasını “gizleyen” pek çok Rum meslektaşının aksine “gerçeklerin” peşindeydi ve bu yüzden de Anasatasiades ile yıldızı hiç barışmadı…
10 Ocak günkü köşe yazısında Anastasiades için korkunç iddialar ortaya attı. Aslında yazdıkları, Mısır’daki Sağır Sultan’ın bile bildiği konulardı. “Altın Pasaportlar” konusunda Andreas, Anastasiades’in “Avukatlık Bürosu”nun bu işten milyonlar kazanmakta olduğunu sürekli yazıyordu.
Makalenin yayımlanmasının ardından, Anastasiades, gazetenin sahibini aradı. Öfkesi çok yüksekti ve tehdit dili kullanarak “mahkeme”den söz ediyordu. Gazete patronu, Andreas’ın yanında durmadı. Hemen siyasetçiye teslim oldu. Bunun üzerine, Andreas Paraskos, kendisine yakışanı yaptı ve “Onurunu korumak amacıyla” istifa etti…
Kıbrıs’ın Rum tarafında, ana akım medyanın “resmi tezlere” bağımlılığı, iktidarla ilişkileri; herhalde Anastasiades’in en büyük “siyasi avantajlarından” birini oluşturuyor…
Ancak; bir Avrupa ülkesinde, gazete patronuna baskı yaparak bir gazeteciyi işinden etmesi herhalde “hoşgörü” ile karşılanacak değil…
Anastasiades, “Avrupa pasaportu” satarak elde ettiklerini, belki yerel Rum medyasından saklayabildi ama “El Cezire” gibi televizyonlar peşini bırakacağa benzemiyor… Nitekim; gizli çekim rüşvet videolarının bu televizyonda yayımlanmasından sonra, arkasının geleceği ve ucunun Anastasiades’e dokuncağı da ısrarla söyleniyor…
Tabii; yakın dostu İsrail Başbakan’ı Netenyahu’yu “aracı” koyarak “El Cezire”yi de susturmaya çalıştığı iddiaları var ama bu konu henüz netlik kazanmadı…
Aslında; tüm bu yaşananlardan sonra Anastasiades’in “medya düşmanlığı” ile “çözüm karşıtlığı” arasında ciddi bir bağlantı olduğu netlik kazandı…
Andreas Paraskos da Anastasiades’in “iki devlet” konusunda Türk yetkililerle yaptığı dedikodularla, Kıbrıs’ta bir “Rum devleti”ne Türkleri ortak etmeme niyetini deşifre ediyor ve “Altın yumurtlayan tavuk” dediği pasaportlardan gelen milyonlara dikkat çekerek “statükonun devamını” savunduğunu ortaya koyuyordu…
Kıbrıs’ın öteki yarısında ise, bir başka “statükocu” Anastasiades’ten geri kalmıyor…
O da medya mensubuna öfke kusuyor, hakaret ederek aşağılıyor…
Gazeteci Esra Aygın, “Tweeter”de bir paylaşımda bulunuyor…
Ersin Tatar’ı; “Egemencilik oynayacaksınız diye bu halkın sağlığını riske atamazsınız Sayın Ersin Tatar. Devlet olmak, devlet adamı olmak, Cumhurbaşkanı olmak önce kendi halkının esenliği, refahı, sağlığı için çalışmak demektir. Siz görevinizin sorumluluğunun, ağırlığının farkında değilsiniz.” gibi ifadelerle eleştiriyor…
“Sayın” da diyor, saygıda kusur etmiyor…
Ama, Ersin Tatar ne yapıyor?
Esra Aygın’ın paylaşımının altına İngilizce olarak “Ucuz ve onursuz, daha iyisini yapmalısın, en azından sessiz kal ve bize bir şans ver” diye yazıyor…
Ersin Tatar da, tıpkı Anastasiades gibi “muhalif” gazetecileri sevmiyor… Kıbrıs’ta çözümü savunanlara karşı alerjisi var…
18 Ekim Darbesi’nde, AKP sayesinde, Türkiye’nin resmi ve özel “medyasını” kullanma konusunda oldukça “becerikli” olduğunu gösteren Tatar, “muhalif” gazetecilere zerre kadar tahammül göstermedi, onları parti mitinglerinde bağıra çağıra hedef gösterdi.
Tatar, yerel medyada da “ilişik” gazeteciliğin son yaratıcı örneklerine “yürü” diyen biridir…
Kıbrıs’ın kuzeyinde medya özgürlüğü bakımından böylesi bir “korku” Tabii; medya özgürlüğü bakımından Kıbrıs’ın kuzeyinde bir başka endişe verici durum daha var… Afrika gazetesi sahibi Şener Levent aleyhine, üç makalesi yüzünden, üç ayrı ceza davası açıldı, “TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret” suçlamasıyla mahkemeye çağrıldı. Şener’in de 1-4 yıl hapsi isteniyor. Üstelik dava, Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Sayın Tatar’ın TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “bağımlılığı” göz önüne alındığında, Levent’in Ankara’ya “teslim edilmesi” bile gündeme gelebilir…
ve endişeyi taşımak için, ciddi göstergeler var…
Güneyde bu son gazeteciye saldırı olayı nasıl sonuçlanacak bilemem ama kuzey için Tatar sayesinde her geçen gün tedirginliğim artıyor…
Anastasiades ve Tatar Kıbrıs’ta; gazeteciye baskı yapmayı marifet sayan, hakaret eden, tehdit eden, tetikçilere hedef gösteren, gazetecinin işinden olmasına neden olan ve bu konuda adeta yarışan iki siyasetçi olarak toplumlarına büyük kötülük yapıyorlar…
Biri Makarios’un, öteki ise Denktaş’ın politikalarına geri dönüşü simgeliyor…
İşte bu yüzdendir ki; Kıbrıs’ta çözüm daha bir “aciliyet” arz etmeye başladı…