Hiç unutmam, bundan 10 yıl önce bir İngiliz gazeteci-yazar-araştırmacı arkadaş bana şöyle demişti: “İngiltere bir an önce AB’den çıkmalı. AB’nin  İngiltere’ye karşı uyguladığı politika şöyle özetlenebilir: “Either put up or shut up”. Yani ya katlan, kabul et ya da sus... AB’nin özellikle İngiltere’ye ve diğer üyelerine karşı uyguladığı diktatörce politikalar, dünya kamuoyuna biraz abartılı yansımış olsa bile, bu tür yaklaşımlar hem İngiltere hem de diğer AB üyeleri tarafından hoş karşılanmamış ve  AB’nin  zor durumda kalacağının habercisi olmuştu. European Law, yani Avrupa Yasaları yürürlüğe girdikten  bu yana büyük bir keşemekeş içinde dalgalanan AB, AB üyelerinin büyük şirketlerinin birbirleriyle davalaşmaları sonucu keşmekeş tam bir çıkmaza girmişti. Bir taraftan kendi yasalarını uygulayan bir AB  üyesi, diğer yandan Avrupa Yasalarına  uyma zorunluluğu ile karşı karşıya kalmış, büyük ve çözümlenemeyecek bir çıkmazın içine giren bu kuruluş için çözüm daha da güçleşmişti.

AB, dış politikasında da sınıfta kalmış, dünya sorunları ile karşı karşıya kaldığı zamanlarda  olumlu, yapıcı, tarafsız uygulamalara destek vermekten aciz bir görüntü vermiştir. En güzel örneklerden biri “Kıbrıs Sorunu”... Bağımsız, egemen KKTC Devletini görmezden gelerek, hiç sayarak, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde yaşayan Kıbrıs Türk Azınlık Toplumu” yakıştırması ile Rum Kıbrıs Cumhuriyeti’ni AB’ye üye yapmış ve KKTC  dışlanmıştır. Neyse, AB’nin “Kıbrıs Sorunu” politikalarının tam bir rezalet olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu dünya devletleri de anlamıştır... Biz dönelim İngiltere’ye. İngiltere’nin AB’den ayrılması ile bu kuruluş büyük yara almıştır.  Dış politika, ekonomi, ticaret, turizm, para politikası, üyeler arası ilişkiler derken AB’de “disintegration”, yani çözülme, büyük ve en güçlü üyelerden biri olan İngiltere’nin ayrılması ile başlamıştır. İtalya, İspanya gibi devletlerden de ayrılma seslerinin daha güçlü yansıtıldığını söylemek mümkün...

 Bağımsız, egemen statülerinden ve kendi yasalarından ödün vermek  istemeyen AB üyeleri, European Law, yani Avrupa yasalarının kendi ülkelerinin çıkarları ile ters düştüğünü gördükçe tam bir çıkmaz içinde kalmışlardır. Kuşkusuz, bu çıkmazdan çıkmak için yeni politikalar üreterek  sorunlarına çözümler aramaya başlamışlardır.  İngiltere, güçlü bir devlet olduğu için ayrılmayı, bir takım ekonomik sorunlara rağmen başarabilmiştir. İngiltere’nin bir yıl kadar sürecek ayrılık süreci bazı anlaşmalarla gerçekleşecektir. Görünen o ki AB’yi şu anda ayakta tutan tek güç Euro’dur. Ancak Euro, bir devletin parası değildir. Sadece bir kuruluşun parasıdır. Euro şu anda Dolar, Sterling, hatta Yen gibi paralarla boy ölçüşecek durumda değildir. İlginçtir, İkinci Dünya Savaşından sonra “Avrupa Birleşik Devletleri”ni düşleyen ve dile getiren ilk devlet adamı İngilizlerin büyük devlet adamı Churchill’di.  Ancak  şu anda  Avrupa için geçerli olan Fransızların sözcükleri: “Vive la difference”...