Avukat Mine Atlı, televizyon ekranında büyük bir infial içinde adeta çığlık atıyor…
Bir İngiliz turist kadının, tatil için bulunduğu ülkemizde başına gelenleri dehşet içinde anlatıyor…
İngiliz kadın, kısa bir süre önce tecavüze uğradığını ileri sürerek Girne Polisi’ne başvuruyor…
Orada saatlerce bekletiliyor. Adeta “suçlu” muamelesi görüyor… Şikâyeti alınmıyor…
Avukatı aracılığı ile uzun çabalardan sonra polise ifade vermeyi başarıyor ancak bu kez telefonuna el konmak isteniyor.
Mahkeme kararı olmadan telefonunu polise vermek istemiyor…
Ancak, barikatta güneye geçerken, polis telefonunu teslim etmesini talep ediyor. Kadın buna mukavemet ediyor. Sinirlenen polis “Polisi darp, görevden men” suçlamasıyla kadını gözaltına alıyor.
Arkasından Savcılık, tecavüze uğradığını iddia eden “şikayetçi” İngiliz kadını, “hükümsüz tutuklu” olarak 3 aya kadar hapse gönderilmesi talebiyle mahkemeye çıkarıyor…
Kadın Yargıç, İngiliz kadını “hükümsüz tutuklu” olarak bir hafta hapse gönderiyor…
Mahkemede “Polisi görevden men” suçunu kabul etmezse, burada kalması, yargılanmanın sonucunu beklemesi gerekecek… Belki de tutuklu yargılanacak…
Bu da, ülkesine dönememesi, işini kaybetmesi gibi sonuçlar doğuracak…
Kadın sonunda, kendisine isnat edilen “suç”u kabul ederek, kesilen para cezasını ödüyor ve ülkemizden ayrılıyor…
“Bütün bunlar gerçek olamaz” diyorum…
“Benim ülkem hangi ara bu durumlara düştü…” diye kendi kendimi yiyorum…
Programın sunucusu da hayretler içinde adeta feryat ediyor…
Bu “acı verici gerçekleri” haykıran Mine Atlı, öyle “sıradan” bir avukat değil…
Özellikle “kadına yönelik şiddet” konularında uzmanlaşmış, uluslararası tecrübeleri olan, cinsiyet eşitliğine ve kadının siyasetteki rolünün artırılmasına öncelik tanıyan bir dünya görüşüne sahip…
Ayrıca, “siyasal kişiliği” de var…
Halen, Toplumcu Demokrasi Partisi’nin Genel Başkanlığını sürdürüyor…
Ancak konumuz bu değil…
Ekranda ıkıla sıkla İngiliz kadının poliste başına gelenleri anlatırken bazı detayları bilerek atlaması, konuya ciddi bir “hassasiyet” gösterdiğini ve kimsenin “itibarına” halel gelmesini istemediğini gösteriyor…
Şunları söylüyor:
“Bir İngiliz kadın, turist olarak ülkemize geliyor. Kaldığı otelde ilişkiye girdiği otel çalışanı kendisine tecavüz ediyor. Kadın, bu kişiyi şikayet etmek amacıyla Girne Polisi Adli Şubesi’ne gidiyor. Ancak orada İngilizce bilen yok. Tercüman da yok. Kadın saatlerce orada bekletiliyor. Bir kadın polise başına gelenleri anlatmak istiyor, bu da mümkün olmuyor. Kadının şikayeti alınmıyor.
Kadın daha sonra avukatı ile birlikte yeniden Girne’de polise başvuruyor. Avukatıyla birlikte saatlerce tercümanın gelmesini bekliyorlar. Bir de bakıyorlar ki tercüman diye bir öğrenci geliyor. Profesyonel tercüman değil. Polisle sözleşmesi olan biri değil. Orada şikayetçi olamayınca Merkez’e gidiyorlar. Birkaç kez gidip geldikten sonra bir ifade alınması sağlanıyor. Ancak burada da ifade alındıktan sonra görevli Amir, kadının telefonuna el konulmasını emrediyor. Kadın, “ben bu ülkede yabancıyım. Ona ihtiyacım var. Telefonumu vermek istemiyorum” diyerek itiraz ediyor ve avukatı ile birlikte bunu kayda geçirerek polisten ayrılıyor. Kadın barikatta durdurulur, telefonuna el konulur. Telefonundaki gerekli numaraları bir kağıda yazmasına ve telefonu polise teslim etmesine izin verilir. Bu süreçte polis sinirlenir. İngiliz turist kadın “polisi görevden men” suçlamasıyla gözaltına alınır.
Kadın, hükümsüz tutuklu olarak bir hafta merkezi cezaevinde kalır.
Ancak ülkesine dönebilmek için işlemediği bir suçu kabul etmek zorunda kalır. Uğradığı tecavüz yanına kalır ve bu ülkeden gider.”
Tabii Mine Atlı, üç ayrı tv programında bu olayı gündeme getiriyor…
Bir tanesi, kaydettiği programı yayımlamaktan vazgeçiyor…
“Yeni Bakış” gazetesi ise, bu rezilliği manşetine taşıyor…
Arkasından polis açıklama yapmakta gecikmiyor…
Diyor ki: “Polisimiz, ülkemize gelen tüm yabancılara karşı son derece hassas ve titiz davranmaktadır.” Kadına karşı işlenen suçlar dahil olmak üzere, diğer tüm suçlara karşı sıfır tolerans ilkesi ile hareket ettiğimizin ve edeceğimizin bilinmesini isteriz.”
Tabii bunlar “içi boş” laflar…
Bu olayda, polisin bir yabancı turist kadının “şikâyet”ine yönelik, başlangıçta umursamazlık içeren davranışı, konuyu ele alış biçimi, kadının poliste muhatap olduğu muamele, sonradan “mağdur”un “suçlu”ya dönüşmesi sürecini iyi yönetememesi hiç de affedilebilir değildir…
“Egemen devletiz” diye nara atan siyasetçiler, bu olayın Savcılık ve mahkeme aşamalarını didik didik ederek “devlet”in insan hakları bakımından gösterdiği “ceberrut” tavrı sorgulamalıdırlar.
Bu olayda bu “devlet”in kurumları, insan hakları bakımından en hafif deyimiyle ciddi bir “zafiyet” göstermiştir. Kendi “itibar”larına gölge düşürmüştür.
Avukat Mine Atlı, çok ciddi bir cesaret ve hassasiyet örneği göstererek konuyu kamuoyuna taşımıştır. Dilerim medya, insan halkları dernekleri, hatta Turizm Bakanlığı bu rezillik karşısında susmaz, dünyaya rezil olmamızı içlerine sindirmez.