Doğu Akdeniz’in en büyük; Sicilya ve Sardunya Adalarından sonra Akdeniz’in 3. Büyük adası olan Kıbrıs, anavatanımız Türkiye’den sadece 65 km, Yunanistan’dan ise 965 km uzaklıktadır. Tarih boyunca Orta Doğu’ya açılmak isteyen devletler için, vazgeçilmez stratejik ve ticari bir üs olarak görülen Kıbrıs; her dönemde bu özelliğini korumuştur.
1571 yılından itibaren Ada üzerinde Türk egemenliği kurulurken binlerce Türk aile Adaya göç ederek bu toprakları vatan yapmasını bilmişlerdir.. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı İmparatorluğu, Adayı 4 Haziran 1878’de geçici olarak İngiltere’ye kiralamasının ardından I. Dünya Savaşı’nda İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin zıt kutuplarda harbe girmeleri üzerine İngiltere, 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıklıyordu.. Neticede Türkiye 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini tanımıştır..
Kıbrıs’ın atalarımız tarafından 1571’de fethi ile birlikte Ada’da yaşayan Rumlara ait Ortodoks Kilisesi yeniden kurulmuş, sürgündeki Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu geri getirilerek makamına oturtulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Başpiskoposlar Ortodoks Hristiyan halkın dini başkanları ve milli temsilcileri olarak kabul edilmişlerdi. Kilise teşkilatının gelirleri, vergiden muaf tutulmuşlardı.. Ama ne yazık ki; Megali İdea hayalleri nedeniyle Rum-Yunan ikilisinin ihaneti gecikmeyecekti..
Tarihi süreçte dünden bugüne hiçbir şekilde Yunan Adası olmayan Kıbrıs’la Yunanlıların ilgilenmesi 1791’de ortaya atılan Megali İdea hayalleri ile başlar!... Kendilerince Megali İdea hayali ile İstanbul’u, Batı Anadolu’yu Karadeniz’i, Kıbrıs’ı ve Kuzey Afrika sahillerini alarak Büyük Yunanistan’ı kuracakları hayali ile yaşamaktadırlar..
Rum Ortodoks Kilisesi’nin; Komünist AKEL Partisi desteğinde 15 Ocak 1950’de Ada genelinde tüm Kiliselerde 2 hafta süreyle gerçekleştirdikleri Enosis Plebisiti sonuçlarına göre oy kullanan Rumların %96’sı Enosis lehinde oy kullanmışlardı.. Enosis Plebisitinin ardından 28 Haziran 1950’de Başpiskopos Makarios II’nin ölümü üzerine, o günde henüz 37 yaşında olan Kitium Piskopos’u Makarios III’ün Başpiskopos seçilmesiyle Rum-Yunan ikilisinin Enosis hayalleri tavan yapacaktı..
Kıbrıs’ta dini, dili ve kültürü tamamen farklı iki ayrı halk olmasına karşın; Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u Makarios’un istekleri çerçevesinde Yunanistan, kendi ifadeleriyle “Kıbrıs Halkına self-determinasyon hakkı verilmesi için” konuyu 1954’te BM’e taşıyacaktı. Ancak İngiltere ve Türkiye’nin girişimleriyle hedeflerine ulaşamayacaklardı..
8 Eylül 1954’te yapmış olduğu bir konuşmada Makarios III, tarih ispat etmiştir ki, Kıbrıs ezelden beri bir Yunandır. Yunan hükümeti bizim namımıza BM’e başvurmuştur. Davamız, bütün dünya davalarının en doğrusudur, en haklısıdır. Hak ve hürriyet bayrağımızı daima elimizde taşıyacağız ve bu haklı dava uğrunda sonuna kadar mücadele edeceğiz. Yaşasın Yunanistan, yaşasın ilhak” demişti.. Kaynak: Sabahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1964-1974), s. 16-17, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları 26, 1992
Netice itibarıyla Enosis’e giden yolu açmak için 1952’de Atina’da kuruluşu gerçekleşen EOKA tedhiş örgütü E. General Grivas’ın önderliğinde 1 Nisan 1955’te sabahın erken saatlerinde bombalarını patlatarak İngilizlere ve Türklere karşı faaliyete geçiyordu..
1955-1958 yılları arasında Kıbrıs Türk Halkına karşı yer alan silahlı saldırılar yer alır. Özellikle 1958’de anavatanımız Türkiye’de ve Kıbrıs’ta çok önemli ve etkili olacak mitingler gerçekleşir.
Türkiye’de gerçekleştirilen söz konusu mitinglerin en önemli sonucu Kıbrıs meselesinin milli mesele olarak Türkiye’de algılanmasını sağlarken; Türkiye’de Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e herkes bu konuda uyarılırken anavatanımız Türkiye’de herkes Kıbrıs davasına sahip çıkar hale gelmişti..
1958 yılı, Rumların Enosis hayalleri nedeniyle Kıbrıs Türk Halkının toplumsal varlığına ve onuruna yönelen tehditleri karşısında birlik ve beraberlik içinde ayaklandığı; sesini ve varlığını Anavatanımız Türkiye üzerinden tüm dünyaya duyurmaya başladığı unutulmaz bir yıl olacaktı..
1958’e gelindiğinde Kıbrıs Türk Halkı için Taksim tezi ulusal bir dava haline gelirken Taksim tezinin benimsendiği Anavatanımız Türkiye’de de Türk kamuoyu bu noktadan bir adım geri atılamayacağına inanmıştı.. Anavatanımız Türkiye’de Türk gençliği ve Türk basını da bu konuda hassas davranıyordu..
Hiç şüphe yok ki, 1958 yılının, Kıbrıs Türk halkının milli mücadelesinde ayrı bir yeri vardır.. 1958 yılı ilk günlerinden son günlerine kadar Kıbrıs Türk Halkı açısından fırtınalarla dolu bir yıl olurken Kıbrıs Türk Halkının toplumsal varlığına ve onuruna yönelen saldırılara karşı Kıbrıs Türk Halkı; birlik ve beraberlik içinde hareket ederken anavatanımız Türkiye ile de tek yumruk halindeydi…
1958-1959 yılları arasında Rum-Yunan ikilisi oluşacak devletin bağımsızlığını , Enosis’e giden yolda bir basamak ve Kıbrıs Türk Halkının ‘azınlık’ olacağı bir olgu olarak düşlerken; Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye; Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünde Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit ortaklığına dayalı bağımsız bir devlet peşindeydi..
4 Aralık 1958’de; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın Kıbrıs sorunuyla ilgili Konferans düzenlenmesini öngören ve Yunanistan’ın karşı çıkmasına rağmen BM Genel Kurulunda kabul edilen İran karar tasarısının ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun Yunan Dışişleri Bakanı Averof’un yanına yaklaşarak “konuşalım” teklifi ile yeni bir süreç başlıyordu. 6 Aralık 1958’de Fatin Rüştü Zorlu ve Averof’un iki saatlik bir görüşmelerinin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında bir uzlaşma ortamı doğarken Garanti ve İttifak Antlaşmalarının da temelleri atılıyordu...
Neticede 11 Şubat 1959 Zürih ve 19 Şubat 1959 Londra Antlaşmaları temelinde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarıyla Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve ortaklığına dayalı olarak; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken ayni gün 950 kişilik Yunan Askeri Alayı ve 650 Kişilik Türk askeri Alayı Mağusa Limanından peş peşe adaya çıkıyordu… Neticede, 82 yıllık bir ayrılıktan sonra Türk askeri Kıbrıs’a çıkarken Türk bayrağı da resmen yeniden dalgalanmaya başlayacaktı.
Ancak ne var ki Rum-Yunan ikilisi 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu Enosis’e sıçrama tahtası olarak gördükleri için uzun ömürlü olmayacaktı… DEVAM EDECEK