19 Ocak 2017’de  “isim günü” nedeniyle Makaios III için  düzenlenen anma  töreninde konuşan Başpiskopos II. Hrisostomos:  “Uzun soluklu mücadeleden” yana tavır ortaya koydu ve Anastasiadis’e  hitaben şunları söyledi:  “Çözümsüzlük sizi hiç rahatsız etmemeli, çünkü kötü bir çözüm halkımıza sonu gelmez felaketler getirecek. Kilise,  yanınızda durmak ve  talepkar olmanız için size destek vermek istiyor. Bu politika  hem Makarios’u en iyi  anmadır hem de  Anastasiadis’e güvenerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin   dümenine geçiren halk için daha iyi bir adalet olacak. Makarios birkaç ay daha  yaşasaydı iki bölgeli, iki toplumlu  federasyon çözümünden vazgeçecekti” demişti.

KKTC Cumhurbaşkanımız sayın Akıncı, ısrarla  görüşme istemini devamlı surette dile getirirken  Rum lideri Anastasiadis; Kıbrıs sorununu hala daha “işgal sorunu” olarak görmeye devam eder ve bunu  her platformda dile getirebiliyorsa daha neyi konuşup, görüşüp de bir anlaşmaya  varacağız!...  Kıbrıs Türk halkı olarak  bilmeliyiz ki  söz konusu  müzakere  süreci  Kıbrıs Türk  halkının  50 yılına mal olmuştur… Görüşme sürecine noktayı koyma zamanı çoktan gelmiştir… Kıbrıs Türk halkı olarak 1963-197 yıllarında yaşadıklarımızı yeniden yaşamak istemiyoruz. Bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni  yaşatma ve tanınmasını sağlama  düşüncelerimizi  hayata geçirmeliyiz….

Görüşme sürecinde gelinen aşamada Kıbrıs Türk halkını  tatmin edecek  bir sonuçla masadan kalkmak mümkün değildir. Bu sürecin sonu bellidir…. Bizi bekleyen  sadece Batı Trakya  Türk halkı gibi ‘azınlık’ haklarıdır. Kıbrıs Türk halkını bekleyen ciddi tehlikeleri görmezden gelemeyiz.  Konu edilen Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir çözümün sonunda Yunan adalarında olduğu gibi Kıbrıs’ta Türklük yok olup gitmeye mahkum olacaktır…

Sayın Akıncı  siyasi eşitlik temelinde bir çözümden bahsediyor. Her iki toplumun kurucu devletleri olacak diyor. Rumlar, Federal Yönetimi de  bizimle siyasi eşitlik temelinde bölüşecekler diyor. Ama  Rum liderliği dönüşümlü başkanlığı bile kabul etmiyor!... Hani siyasal eşitlik bunun neresinde? 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmalarında Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk’tü ve de ‘veto’ hakkı vardı. Ama şimdilerde o da yok!...Şimdilerde Rum tarafı bu haklarımızı da teslim etmek istemiyor… Kıbrıs Türk halkının  mevcut siyasal eşitliğini ve egemenliğini, self-determinasyon  haklarını kabullenemiyor..

Çok iyi  bilmeliyiz görüşme sürecinde gelinen bu noktaya  her iki tarafı katkılarıyla gelinmedi, sadece Kıbrıs Türk tarafının  verdiği tavizlerle gelindi.  Örnek mi isteniyor, saymakla bitmez ki!... Mülkiyet’te ilk söz hakkının 1974 öncesi mülk sahibine tanınması, Nüfus oranının 1 Türk’e karşılık 4 Rum’un olmasının kabulü, 4 Temel Özgürlüğün ve AB normlarının  uygulanmasıyla 2 Ağustos 1975’te imzalanan “Nüfus Mübadele Anlaşması” ile oluşan iki bölgeliliğin ortadan kalkması, 11 Ocak 2017’de  Cenevre görüşmelerinde görüşme sürecinde bir ilk yaşanarak ‘harita’ verilmesi. Dahası 12 Ocak’ta garantör devletlerin Dışişleri Bakanlarının  da katıldığı 5’li Cenevre Konferansı düzenlenmesi  ve de ‘Garanti’lerin  konuşulması….  Rum-Yunan ikilisi bunu aylar önce rüyasında görse inanmazdı, inanamazdı…

Rum-Yunan ikilisi  günümüzde  de  AB’nin  ve de BM Güvenlik Konseyi üyelerinin  desteğini almaya devam ediyor. Nitekim,  AB’nin güçlü üyelerinden Fransa’nın Lefkoşa  Büyükelçisi Rene Troccaz Rum ağzı ile konuşarak  Kıbrıs sorunuyla ilgili bir  Konferans’ta  BM Güvenlik Konseyi  daimi üyelerinin   hem söz sahibi hem de  rol sahibi  olacağını iddia etti.  Fransa’nın Güney Kıbrıs’ın müttefiki olduğunu, Kıbrıs sorunundaki tezlerini ve süreci  bu çerçevede  belirlediklerini   kaydederek  ülkesinin   Avrupa müktesebatına   uygun, doğru  bir çözümü  desteklediğini söyleyen Troccaz , “takvim de baskı da  istemiyoruz. Muktesebata  uygun  doğru bir çözüm istiyoruz, bu nettir” ifadesini kullandı.

GKRY lideri Anastasiadis: “Egemenliğimizi tartışmayız” diyor. Eee bize sordu mu? Biz de devletimiz KKTC’nin bağımsızlığını ve de egemenliğini asla tartışmayız… Kabul etmeliyiz ki görüşme süreci bugüne kadar geldiyse bu tamamen Türk tarafının  ısrarcı tutumuyla gelmiştir  ve de verdiğimiz tavizlerle  mümkün olmuştur. Rum tarafı tavizleri aldıkça  iştahı kabarmakta ve devamı için beklemeye geçmektedir.

Şu bir gerçek ki  1 Nisan 1955’te EOKA’nın  Enosis’i gerçekleştirmek için faaliyete geçtiği günden itibaren hep saldıran taraf olurken Kıbrıs Türk halkı da  hep nefsi müdafaada kalmıştır ta ki  15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde RMMO’nun Makarios’a karşı düzenledikleri darbenin ardından  Kıbrıs Helen devletini ilan edene kadar ve de uygulamaya koydukları Kıbrıs Türk halkını topyekun yok etmeyi  hedefleyen  Iphestos Planı devreye girene kadar; 20 Temmuz 1974 Barış Harekatına kadar….

15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk halkı self-determinasyon hakkını kullanarak  KKTC’ni ilan etti. Bugün Kıbrıs’ta var olan  barış ve huzuru Kıbrıs’taki Türk askerinin varlığına borçluyuz. 42 yılı aşkın bir süreden beri   kaç tane Rum’un burnu kanadı ki? Ama gelinen aşamada Rum-Yunan ikilisi “ Türk askeri Kıbrıs’tan çıkmadan çözüm yok” demeye devam ediyor...

Sonuç olarak; Kıbrıs’ta çözüm 1974 Barış Harekatıyla gerçekleşmiştir. Kıbrıs’ta dini, dili, kültürü ve ırkı tamamen farklı iki halk vardır, bağımsız ve egemen iki devlet vardır.  Kıbrıs’ta siyasi çözüm ancak bu gerçekleri kabul etmekle mümkündür. KKTC’nin yok sayılmasıyla bir yere varılamaz.  KKTC vardır ve de  var olmaya devam edecektir….