28 Haziran 2017’de başlayan Crans Montana Konferansını 07 Temmuz 2017’de Rum-Yunan ikilisinin sabahın erken saatlerinde saat 03.15’te terk etmesi sonucu başarısızlıkla sonuçlanan Crans Montana Konferansı’nın ardından 03.30 sıralarında yapmış olduğu açıklamada BM Genel Sekreteri Antonio Guterres:

“Ne yazık ki bir çözüm mümkün olmamıştır. Konferans bu uzun süreli soruna bir çözüm getiremedi. Yapılan özverili çalışmalara rağmen bir sonuca varılamadı. Taraflar ortak bir noktada uzlaşamadı, konferans kapandı” derken gün çerisinde düzenlemiş olduğu basın toplantısında “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” diyen KKTC’nin 4’ncü Cumhurbaşkanı sayın Akıncı aylar sonra verdiği mesajlarla Anastasiadis’e görüşme sürecinin yeniden başlatılabileceği yönünde mesajlar vermeye başlayacaktı!..

O günde KKTC Dışişleri Bakanı sayın Tahsin Ertuğruloğlu, Crans Montana’da sadece 50 yıllık görüşme süreci değil, 50 yıllık Parametreler de çöktü. Hiç kimse bu konunun derin dondurucuya gönderildiği zehabına kapılmasın bu hikaye artık sona ermiştir” demişti.

Yakın geçmişte verdiği demecinde; AKEL’in endişelerini gidermek için Crans Montana’da aldığı tavizlere karşın hiçbir ödün vermediği yönünde bir açıklamada bulunan GKRY Başkanı Anastasidis; Merkezi Hükümette tek egemen olarak karar verme yetkisinin Rumlarda olması gerektiği görüşünü savunmuştur

Konu ile ilgili olarak 28 Kasım 2020 tarihli Diyalog Gazetesinde, “Crans Montana: Karşılıksız Tavizler Dönemi” başlıklı makalesinde sayın Güven Silman: Merkezi Hükümette tek egemen olarak karar vermesi yetkisinin Rumlarda olması gerektiği görüşü 1960 Anayasasını yıkan Makarios’un tıpatıp aynısıdır. Makarios, “Türk tarafına ilettiği 13 maddelik anayasa değişikliği gerekçesinde çoğunluk prensibini geçerli kılmamız gerekir. 1960 Anayasa düzeni değiştirilmeli, çünkü bu anayasa ‘Kıbrıs Halkının’ zararınadır. İki toplumu birbirinden uzaklaştırmaktadır ve Kıbrıs halkının bütünlüğünü ihlal eden ütopik bir düzeni öngörür” demişti…

.. Rum tarafı şimdi de Federasyon önerilerinde Kıbrıs halkının birliğini korumak için Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayni sandıkta oy kullanmalıyız önerisinde bulunmaktadır. Yarım asırlık bir süreç geçmesine karşın; Makarios: “Kıbrıs halkı ütopik (hayalperest) tutuklusunun nesilden nesile devam ettirildiğine şahit olmaktayız.” Diyordu.

Diğer bir başka önemli konu; dünden bu güne Rum liderliği Temsilciler Meclisi’nde, Enosis kararları alabiliyorsa, Rum Milli Konseyi ayni görüşü ve düşünceyi paylaşmaya devam ediyorsa Rum liderliğinin Enosis’ kapalı antlaşma yapılması mümkün değildir..

Netice itibarıyla Kıbrıs Türk Halkı, Türk milleti Rum-Yunan ikilisinin ihtirasları nedeniyle Crans Montana’da Türklük dünyası gerçek bir felaketin eşiğinden dönmüştür, Girit misal yok olmaktan kurtulmuştur..

Crans-Montana Konferansı günlerinde “sıfır asker, sıfır garanti” rüyası gören Anastasiadis; son 6 ay içerisinde Garanti Antlaşmalarının görüşme masasına yatırılmasının mutluluğunu yaşıyordu.. İyi ki Rum-Yunan ikilisi Crans Montana Konferansı kendi bildiğini okudu ve masadan kaçtı; yoksa o günde son 2 yılda verilen tavizlerle gelecek olası siyasi çözüm Kıbrıs Türk halkının sonunu geçirecekti..

Rum tarafının çözüm önerileri olarak Türk tarafına sunduğu ve de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgalini kabul etmemizi ve de konu işgali meşrulaştırma stratejilerini yansıtan önerilerini kabul etmemiz isteniyor. Kıbrıs Türk halkı bu önerileri kabul edemez ve de asla etmeyecektir..

KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf R. Denktaş’ın ortaya koymuş olduğu egemen eşitlik temelinde iki devlete dayalı siyasi çözüme günümüzde anavatanımız Türkiye de sahip çıkarken KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar’ın da misyonu KKTC’nin tanınmasını öngörmektedir. Sayın Ersin Tatar; Kıbrıs Türk Halkının uluslararası toplumda hak ettiği yeri almasını ve KKTC’nin tanınmasını hedefliyor..

Kıbrıs’ta dini, dili , kültürü ve ırkı tamamen farklı iki ayrı halk vardır. Gelinen noktada Kıbrıs Türk Halkının meşru hakları güvence altına alınacağı ve güvenliğimizin sağlanacağı bir siyasi çözüm şarttır.

Dünden bugüne Federal bir siyasi çözüm gerçekleşmemişse bunun sorumlusu Megali İdea hayalleri peşinde koşan Rum-Yunan ikilisi ve bu yolda onlara destek veren BM ve AB’dir ve diğer güçlerdir.. Dünden bugüne Rum-Yunan ikilisi siyasi eşitlik ve eşit egemenlik temelinde bir antlaşma istemedi ve böylesi bir adil ve kalıcı bir siyasi çözüm kabul etmeyi de akıllarının köşesinden geçirmemektedirler…

Netice itibarıyla siyasi eşitlik ve eşit egemenlik temelinde, iki devletli bir siyasi çözüm masaya gelmeli ve de KKTC tanınmasına giden yol açılmalıdır..

Bilindiği üzere anavatanımız Türkiye’nin önerisi üzerine yakın bir gelecekte 5+1 Kıbrıs Konferansı gerçekleştirilmesi söz konusudur. Konu Konferans’ta Rum-Yunan ikilisi ve BM kendi bildikleri yolda ilerlemek için kesin tavır koyacakları ortada iken anavatanımız Türkiye ve KKTC de egemen eşitlik temeline iki devlete dayalı çözüm modelini görüşme masasına taşıyacaktır.

Sonuç olarak; Rum-Yunan ikilisi ve onlara destek veren BM ve AB ve diğer güçlerin hedefleri görüşme sürecine kaldığı yerden devam edilmesi yönünde olmasına karşın yeni süreçte Federasyon görüşülmeyeceğini dile getiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Anavatanımız Türkiye kararlı tutumlarını dile getireceklerdi..

1968’de başlayan ve aralıklarla devam ederek yakın geçmişe kadar gelen görüşme sürecinde Rum-Yunan ikilisin tutumunu bilmeyen mi var? Günümüze kadar gelinen süreçte hedefi zamana oynamak, Türk tarafını masada tutmak, Kıbrıs Türk halkına hak ettiği en küçük bir hakkı dahi tanımamaktır, ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ‘azınlık’ olarak yamalamaktır, Girit misali yok etmektir. Rum liderliği Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm istemiyor.. “Rumlar görüşme masasına Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için değil; çözümsüzlüğü devam ettirmek için oturmaktadırlar” ..

Gelinen noktada Anavatanımız Türkiye ile işbirliği içerisinde el ele omuz omuza vererek inandığımız bağımsızlık ve egemenlik yolunda kararlılıkla yürümeye devam etmeliyiz .. Kıbrıs Türk Halkı olarak dik duruşumuzu ve kararlılığımızı BM’e, AB’ye ve diğer büyük güçlere göstermeliyiz..

Kıbrıs Türk Halkı olarak ilkelerimize önce biz inanmalıyız ve onlara sahip çıkmalıyız. Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm; GKRY ve Yunanistan’a; BM, AB ve diğer büyük güçlerin verdiği destekle Kıbrıs Türk Halkının iradesi ve Kıbrıs’taki desteğindeki gerçekler ışığında gerçekleşebilir..

Unutmayalım ki; Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra dahi kendi hedefleri doğrultusunda antlaşmanın yollarını arayan büyük güçler Atatürk ve silah arkadaşlarının dik ve kararlı duruşu sonunda Emperyalist Devletler pes etmek durumunda kalarak Anavatanımız Türkiye’nin tezlerini kabul etmek zorunda kalmışlardı..

Günümüzde Kıbrıs Türk Halkı da, kendi kendini yönetme ve kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir ve de BM, AB ve diğer büyük güçler Kıbrıs Türk Halkının var olan haklarına saygı duymak ve de var olan gerçekleri kabul etmek durumundadırlar.. Bunun tek çaresi, Kıbrıs Türk Halkının bu kararlılığını ısrarla vurgulamak durumundadır.. Kıbrıs Türk Halkı olarak birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeliyiz.

KKTC’nin kuruluşuna giden yolda kahraman Mehmetçiklerimizin, TMT mensuplarının , Mücahit halkımızın , Aziz şehitlerimizin canı ve kanı vardır.

Kıbrıs Türk Halkının kendi kendini yönetme ve kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. BM Parametreleri ve de Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklinden gelen Megali İdea hayalleri nedeniyle Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varılmamıştır. Kıbrıs Türk Halkı, kararlılığını ısrarla vurgulamazsa, bu amaçla yola çıkmazsa, ısrarcı olmazsa bağımsız ve egemen devletimizi kimse tanımaz ve tanımayacaktır.

Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi, siyasi eşitliğimiz, iki bölgelilik ve iki toplumluluk kırmızı çizgilerimiz iken ve de onlara destek veren büyük güçler çok iyi bilmelidirler ki; Kıbrıs Türk halkı Rumlarla federal bir devlet çatısı altında bir arada yaşamak zorunda değildir.

Kıbrıs Türk Halkı olarak , anavatanımız Türkiye’nin desteğinde en kısa bir sürede harekete geçmeliyiz. BM ve AB desteğinde, BM parametreleri çerçevesinde görüşme sürecine kaldığı yeren kesinlikle yeniden başlanmamalı, bağımsız ve egemen devletimizin yaşatılması ve tanınması için yola çıkmalıyız..

Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden asla vazgeçmemek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, egemenliğini savunmak, onu yaşatmak ve tanınmasını sağlamak boynumuzun borcudur. Milli çizgilerimiz , kırmızı çizgilerimizdir.

Kıbrıs Türk Halkı bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden vazgeçmeyecektir, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yaşatılması ve tanınması için harekete geçecektir..

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…