Etrafınız çevrilince...
Hem dıştan ama daha da kötüsü her Allah’ın günü ortaya çıkan abuk sabuk olaylarla içten de ‘’çevrildiğinizi’’ düşündüğünüzde.
Adada ve Türkiye’de hızlıca değişen şartlar ve ortaya halkın iradesiyle seçilen şahsiyetler ile ‘’mücadeleye devam’’ demenin pek de gerçekçi olmayacağını idrak ettiğinizde.
***
Sizin söyleyecek yeni bir şeyiniz kalmadığında.
Ya da her şeyin söylendiğini düşündüğünüzde.
Yazılacak olan her şeyin defaten yazıldığını düşündüğünüzde.
Ya da ilk defa yazılacak olanın zaten halk tarafından da bilindiğini bildiğinizde.
Toplumun ortaya konan görüşe değil söyleyene göre yorum yapacağını düşündüğünüzde.
**
En önemlisi hedefiniz kalmadığında.
Adadaki gelecek için hedef koymaktan korkar duruma geldiğinizde.
Okul çağındaki yeni nesle de bu çekingenliğin bulaştığını düşündüğünüzde.
Bundan dolayı hiçbirinin adaya dönmek istemediğini bildiğinizde.
***
Rum’un ‘’kumar’’ oynayıp tümünü almak için yola çıkıp elindekinin büyük bir bölümünü de kaybettiği için bizim ‘’evet’’ diyeceğimiz her anlaşmayı ne olursa olsun devleti paylaşmamak adına toplum olarak hazmedemeyeceklerinden dolayı kabul etmeyeceklerini bildiğinizde.
Ola ki anlaşma olsa ilk fırsatta bunu bozmak için sebep arandığında şaşırılmayacağını da hissettiğinizde.
Buna rağmen hala daha bir kesiminin ‘’ne olursa olsun ille de federasyon’’ demeye devam ettiğinde.
Annan planı dahil yakın geçmişe kadar anlaşmaya birlikte destek verilmiş olmasına rağmen ‘’Crans Montana’dan sonra anlaşma olmadı, o zaman 3. bir yol deneyelim’’ bile dememeye yeminli olduklarını bir türlü anlayamadığınızda.
Kendi hayatlarında olsa Rum’un malum tutumunun yüzde birine tahammül etmeyenlerin niye böyle düşünüp davrandıklarını mümkün değil anlamadığınızda.
Bundan dolayı federasyon yanlıların değil esas anlaşma yanlıların bölündüğünü gördüğünüzde.
***
Kıbrıs Türkünü ne Rum’un ne de Türkiye’nin ayrı bir halk olarak görmediğini anladığınızda.
Bundan dolayı Kıbrıs sorunu ile ilgili kafa yormanın da hiçbir değeri kalmadığını düşündüğünüzde.
Bu problemin bu kadar yıldır sürmesinin açıkça konuşulmayan sebeplerinden birinin de Kıbrıs Türkünün hem Rum hem de Türkiye’ye kendini ayrı bir halk olduğunu gösterme inadını sürdürmesinden dolayı olduğunu anladığınızda.
Kıbrıs Türkünün her iki tarafa söylem ve yapmaya çalıştıkları ile karşı çıkarken, ötekini savunur duruma düşme algı ve ikilemi ile karşı karşıya kalacağını bildiğinizde.
Ne yaparsınız?
Ya da kendi lehçemizle bunu bir soru olmaktan çıkartıp bir çaresizlik ifadesiyle söylersek, ‘’sen olsan napan’’.
Hepsi bir bütünün parçası olan sıralamaya çalıştığım bu görüntünün bana bir süredir düşündürdüğü bu soruya
hırçınlaşıp sokaklara çıkıp slogan atmak yerine başka ne yapılabilir diye düşünüyordum ki…
Yoğun siyasi magazin haberleri arasında sanırım bir ay önce bir haber gözüme çarptı.
Ağaç dikimi etkinliği yapılmış.
Uzun zamandan sonra adadan gelen en sevindirici haber buydu bence. Pandemi hastanesi ve Maraş açılımından! ve hatta hükümetin en nihayet kurulmuş olmasından bile daha değerli.
Yazının başlığındaki sorunun cevabı benim adıma verilmiş oldu.
Bundan sonra da belediyelerin ‘’bahçeleri, kapı önlerini mahallelinle birlikte temizle’’ seferberliği ilan etmesini bekliyorum.
Toplumda birikim yapan çaresizliğe dayalı oluşan enerjiyi patlama noktasına gelmeden bir an önce farklı bir yöne kanalize etmenin adımları atılmalıdır.
Bu toplum bir şeyleri birlikte yapmaya ve bunu birlikte yaparken de kendini bulmaya hasret kalmıştır.
Kutuplaşmaya yeni bir sebep oluşturmadan yapılacak en akılcı örnektir ağaç dikimi ve temizlik seferberliği.
Pasif direniş adına örnek olması için yediden yetmişe tüm kurumları ile kazmayı küreği alıp ovalara dağlara ağaç ve bitki dikmek, bununla da yetinmeyip bahçelerimizden başlayarak mahallelerimizden başlayarak temizlemek sanırım son günlerde müdahaleli siyasetin bizi getirdiği noktada verilecek en anlamlı cevap olur.
Piknik de açık havada güzel olur ama hiç derdin yokmuş gibi yiyip içmeyi çağrıştırır.
Ağaç dikimi planlı üretkenliği, emeği ve sahiplenmeyi içerdiği için çağrıştırdığı metaforlar açısından çok daha yerinde olur.
Yeni kurulacak hükümetin programında da çevre temizliği ve ağaç dikimi seferberliğinin yer almasını bekliyorum.
Umut en son ölür derler ya benim de ruh halim bu.
Napayım!