Kıbrıs konusunda varılacak bir ara çözümün bile Türkiye’yi batıya ve AB’ye tekrar yaklaştırma ve dolayısıyla son yıllarda göreceli olarak yakınlaştığı Avrasya’dan uzaklaştırma anlamı taşır.
Kıbrıs ile ilgili siyasetin adayı aşıp Türkiye’nin ana akım siyasetine ve yönelimine etki etme olasılığı Türkiye’deki iktidarın bazı çevrelerince taşınmaktadır. İç politik dengeler çerçevesinde Türkiye’nin Kıbrıs politikasının bu çevrelere ipotek edildiği Kıbrıs’a ilgi duyanların malumudur.
Türkiye’nin yerinin batıda olmadığını düşünenler bu inançlarının mücadelesini vermektedirler. Cumhur ittifakının oluşmasındaki önemli unsurlardan biri de budur.
Geçtiğimiz yılki seçimlerden sonra batı ile ilgili söylemler kullanılan üslup açısından bazı değişimlere uğrasa da uzunca bir süre Erdoğan’ın söylem ve eylemdeki siyaseti de bu yönde olmuştur.
Kıbrıs’taki iç siyasetteki güç dengesi bu yönde yeni bir eksen kaymasına sebep olma ihtimalinden dolayı önemlidir.
KKTC’de iç siyasete yapılan müdahaleler de bu konuda herhangi bir yalpalama ve hem adada hem de AKP’nin ilk iktidara geldiği günlere dönüş olmaması içindir.
Kıbrıs sorununa çözüm arayışı bir sonuç değil sebep olabileceğinin potansiyelinden dolayı bir araç konumundadır.
Kıbrıs’ta çözüm modelinin şeklinin ne olacağı önemlidir ama konunun öznesi varılacak olan çözüm kadar bunun Türkiye’nin ana akım siyasetine ve konumuna yapacağı etkinin ne olacağıdır.
Türkiye’deki siyasi iradenin yeri geldiğinde pratik ve karşılığını geniş bir yelpazede bambaşka konu başlıklarındaki çıkarları doğrultusunda alarak Kıbrıs’ta açılım yapabileceğini dışarıdaki çevreler kadar içerideki iktidara yakın bu çevrelerin de tahmin etmesi zor olmasa gerek.
Hem adada hem de Türkiye’de Kıbrıs sorunuyla ilgili sorumlu pozisyonlarda mesai yapanların nadiren de olsa birbirleriyle çelişen ifadelerinin su yüzüne çıkması da bu arayıştan ve olasılıktan dolayıdır.
İktidar nezdinde AB ve dolayısıyla “Batı” ile ilişkileri düzeltmek isteyenlerle buna karşı duranlar arasında çeşitli konularda bir köşe kapmaca vardır.
Kendini milliyetçi diye tanımlayanların kendi içlerinde kırılmaya aday fay hattıdır söz konusu olan. Bu konuda son sözü söyleyecek olan ve dün beyaz dediğine bugün değişen çıkarlar doğrultusunda rahatlıkla farklı bir renk söyleyebilenin kim olduğu da hem içeride hem de dışarıdaki çevrelerce bilinmektedir.
İç siyasetimize olan müdahaleyi bazıları için gerekli kılan birbirlerini tamamlayan iki unsur ile karşı karşıyayız.
Bunlardan biri önceki yazıda aktardığım Kıbrıs Türkünün farklı bir kafa yapısına dönüşümü ile ilgili diğeri de hem Kıbrıs Türkünün hem de Türkiye’nin Batıya olan yolculuğunun önüne set çekmektir.
Bu iki unsurun Kıbrıs Türkü üzerindeki çekim gücü “piknik ateşi” kıvamına indirilmiş gibi gözükse de hala daha canlıdır.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nden ilham almış Kıbrıs Türklerinin, şu anda adadaki siyasi iradeye müdahale etme ihtiyacı duyanlar için oluşturduğu problem de birbirini tamamlayan bu iki unsurun toplamıdır.