Gerçekçi olalım çözüm olsun ya da olmasın, tanınmış bir devlet olalım ya da olmayalım bir sonraki nesle “iyi yönetilmiş bir yapı” bırakacağımız ile ilgili umutlarımız her geçen gün azalıyor.
Yönetim ilmine haksızlık yapmadan olanın adını doğru koyalım.
Gelinen nokta “kötü yönetime” örnek olmaktan çıkıp “kötülüklerin yönetimine” dönüşmüş durumdadır.
Olanakların çok daha sınırlı olduğu dönemlerde devlet memuru olan bir anne ve babanın evladı olarak toplum nezdinde 40 yılı aşkındır “devlet” diye adlandırdığımız, kuruluşuna inandığımız mevhumunun giderek yok olup gittiğini görmek hem üzüntü hem de endişe verici noktaya gelmiştir.
Belki biraz naif ve bir o kadar da abartılı olacak ama temiz hava, çevre ve doğayı sahiplenmenin olmadığı yerde umut olmaz.
Siyaset ve ekonomiden önce bakılması gereken yer hepimizin gözünün önünde olan havası ile toprağı ile çevremizdir.
Baksanıza kaç yıldır “zehir soluyoruz, yakıt alımında büyük yolsuzluk var” diye belgeleriyle Teknecik elektrik santraline işaret ediliyor. Suriye’den menşei şaibeli şekilde karartılarak düşük kalite kaçak yakıt alınıp yüksek fiyata satıldığını iddia edenler bile oldu.
Hangi kritere tabii tutsanız savunulacak bir tarafı var mı bunun?
Siyasetin gereği olarak televizyona çıkıp karşılıklı bu konuyu tüm açıklığıyla tartışmak yerine bayatlamış bir konu haline dönüştürüldü.
Vatanseverlik yalnızca Rum’a karşı verilen mücadele ile olmuyor.
Evinin bahçesinden, mahallenden, soluduğun havadan başlıyor.
Teknecik santrali ile ilgili ortaya çıkan gündem yalnızca kirli yakıt ve alımlardaki açıklanamayan yolsuzluklarla ilgili değildir.
Bunun çok ötesinde ilerisi için umutlanmak ya da umutsuzluğa kapılmanın sembol göstergesidir. Dikkat ile takip edilmesi gereken siyaseti beklemeden toplumun bunu partiler üstü bir şekilde ele alıp almadığıdır? İlerisi için umutlanmak için bakılması gereken bu aslında.
Sosyolojik olarak toplumdaki giderek artan kayıtsızlığı ve sahiplenme duygusundaki eksikliği sokaklardan başlayarak çevrenin ve havanın niye kirli ve düzensiz olduğu ile açıklamak pekâlâ mümkündür.
Kıbrıs Türkünün penceresinden 70 yılı aşkındır yaşadıklarını göz önüne alarak haksızlık etmek istemem ama temiz siyaset ve temiz toplumdan önce temiz çevre ve doğaya saygı olması lazım.
Evimizin bahçesinden başlayarak çevreye olan hassasiyet ve farkındalığı birbirimize parti gözetmeksizin teslim etmeden iyileşme sürecine girmek ve sosyal, ekonomik siyasi gelişimimizi ilerletmek pek mümkün olmayacaktır.
Ne zaman çevremiz ile ilgili söylemler ve eylemler hamaset dolu boş nutukların önüne geçer o zaman umutlanmaya başlayabiliriz.
Tabiat, hava ve toprak cevap vermez ama umutlanıp umutlanmamak adına sessizce çok şey söyler.