Rahmetli Rauf Raif Denktaş’tan sonra Kıbrıs Türklerinin lidersiz kaldığını yüzümüze bir şamar gibi çarptığı günler işte tam da bu günler!
Denktaş sız yaşadığımız her Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını açıklayan muhteremler kimliklerini topluma sunarken hangi süreçlerden geçtiklerini, bu güne kadar yaptığı becerileri, bundan sonra becermeyi tasavvur ettikjlerini, hedeflerini sıralarken topluma lider konumunda hizmet edeceklerini de söylemeyi ihmal etmezler.
Ne var ki bu güne kadar topluma liderlik edebilmeyi başaranı göremedik, çıkmadı.
Her gelen siyasi meshepleriyle geldi, zafiyetleriyle geldi ve o koltukta oturdukları süreler içinde zafiyetleri azalacağına, toplumu kucaklayan uygulamalar içine gireceğine bunlardan uzaklaştı.
Ve sessiz sedasız çıkıp gitgtiler, geride sadece adları kaldı.
Yine bir Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yaşıyoruz. Adaylara bakıyorum aralarında hiçbirinin lider olabilecek özelliklere sahip olduklarını sanmıyorum.
Geçirdikleri süreçlerde tavırları, yaklaşımları onların lider olamayacaklarını ele veriyor.
Yakın Doğu Üniversitesi Kurucu Rektörü Dr Suat Günsel hocamızın sosyal medya hesabı üzerinden geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama, içinde bulunduğumuz konumu, Türkiye ile olması gereken ilişkilerin önemini ve KKTC Cumhurbaşkanında olması gereken nitelikleri ortaya koyması bakımından çok önemlidir.
Suat hocanın Sosyal medya hesabından yaptığı açıklama bazı yayın organlarında yer aldı. Ben açıklamayı köşemden bir kez daha kamuoyunun bilgisine taşımak istiyorum ve Suat hocaya teşekkürlerimi sunuyorum.
Dr. Suat Günsel’in Cumhurbaşkanlığı seçim süreci yorumunda şunları ifade etti.
“Ülkem için, ülkemin geleceği için, Dünyadaki hakkettiğimiz yeri almak için, bunları sağlayacak süreçte, sadece kırk iki yıldır yurdumuzda kökleşme çabalarımın verdiği bir hak değildir düşüncelerimi açıklama hak’kı. Her şeyden önce bir yurttaş olarak düşüncelerimi belirtme hak ve vazifesini yerine getirmekteyim.”
“Duygu ve düşüncelerimi bu nedenle sizlerle paylaşmak isterim. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ülkem için, ülkemin geleceği için, Dünyadaki hakkettiğimiz yeri almak için, bunları sağlayacak süreçte, sadece kırk iki yıldır yurdumuzda kökleşme çabalarımın verdiği bir hak değildir düşüncelerimi açıklama hak’kı. Her şeyden önce bir yurttaş olarak düşüncelerimi belirtme hak ve vazifesini yerine getirmekteyim.
Tüm kurum, kuruluş ve bireylerde böylesi süreçte görüşlerini, taleplerini çekinmeden paylaşmalıdırlar. Malûmunuz, gerek uluslararası konjonktür, gerek devletimizin bu kompleks gelişim içerisindeki yeri ve gerekse Cumhurbaşkanlığı seçiminin, çok boyutlu bir anlam ifâde edişi, zaman’ın ‘doğru zaman’ olduğunu göstermektedir. Bizim isteklerimizi savunacak ‘kişi’yi Cumhurbaşkanlığı makamına taşımalıyız. Kavramsal ve hukukî boyutları daha sonra ele almak üzere, ilk ve en önemli olarak, düşünce ve hissiyatımın odaklaştığı bir temel konuya değinmeliyim. O da Türkiye’mizi, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını kavrayışımızdır. Bütün değişik fikirler, her tür tartışma, yarışma ve çekişmeler, hattâ deyim yerindeyse ‘siyasal kavga’larımız özünde bizim dahilî meselelerimizdir. Şüphesiz bunların son tahlilde Türkiye ile ilişkisi vardır. Bu ilişki, Türkiye’nin ‘garantör’lüğünü de aşan tarihsel bir birikimi gösterir. Ne var ki, siyasal tartışmalarımızı Türkiye’miz üzerinden yürütmememiz gerekir. Türkiye’nin ‘oyun kurucu’, strateji oluşturucu birikim ve yeteneği en büyük şansımızdır. Siyasal, yönetimsel ve seçime ilişkin yanlışlar, Türkiye sözkonusu olduğunda, ne yazık ki sadece yanlışlık olarak kalmamaktadır. Anayasal ve siyasal gelecek, iyi komşuluk ilişkilerine dayanmalıdır. Burası muhakkaktır; bizler, “Komşu’muzun istediğinin yarısı istiyoruz.” Hukuk’un temelindeki olgular, Cumhuriyet kavramı, uluslararası zemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temel hüviyeti, devletimizin halkımız için varoluşunun esasları konularındaki dinamiklerin nasıl örtüştüğü ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni bu tarihsel senteze dayandığına ilişkin düşüncelerime geçmek isterim. Günümüz ve geleceğimiz hakkındaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tarihsel anlamı, doğrudan tanımında belirtmektedir; ülkemiz ve devletimiz bir ‘Türk Cumhuriyeti’dir. Tarih’in dinamikleriyle vücut bulan bir varoluş ve hayat tarzıdır yaşanan. Diğer bir değişle, kimlik, aidiyet, vatanseverlik, kültürel ve maddî bir soydaşlık kavrayışıdır bu. Cumhuriyet, malûm, herşeyden önce, bir devlet şeklidir; devlet’in varlık, fonksiyon ve işleyişinin düzenlenmesine ilişkindir. Ancak, toplumun kendi mâcerâsı içerisindeki teşkilâtlanması boyunca Cumhuriyet, yönetimin hukukî biçimlenmesi olduğu kadar, tarihsel birikimin ve bağlılığının ortaya koyduğu fiilî bir adanmışlık da içerir. Özetle, hukukî nitelik ile toplumsal bilincin kökeninde yer alan sorumluluk, tarihsel dayanaklarıyla bir anlam ifâde eder. Hürriyet kapıları ancak bu şekilde açılır. Kesitsel ve gündeme yönelik bir mesuliyet, egemenlik ile değil, iktidar’la yetinen bir kavrayış olarak kalır.
Devlet olarak, onun her alan ve mertebedeki görevlileri, halkının mutluğunuesas alır. Söz konusu ilkesel düzeydeki düşüncelerimizin, canlı hayatta, uluslararası ilişkiler karmaşasına ışık tuttuğu ve neticede bunlarla örtüştüğü âşikârdır demek isterim. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ilişkin bütün temel konuların, ülkemizi çevreleyen Doğu Akdeniz’deki Uluslararası Hukuk’u ilgilendiren bütün temel konularla içiçe olduğu, haklarımızın ve menfaatlerimizin millî menfaatlerden ayrılmaz olduğu şüphesizdir. Ve Devletimizin, toplumsal varlığımızın ortasında bir odak oluşturduğu hususu da kendini tartışmasız ortaya koymaktadır.
Akdeniz’de, Doğu Akdeniz’de, ve yine Akdeniz demek olan Ege Denizi’nde mantık dışı uygulamaların ve oldu-bitti lerin hukuk kisvesine büründürülmesinin önlenmesi ve bütün faktörlerin hakkaniyet temelindeki bir esasa bağlanması gerekir. Bu, söz konusu odak oluş, büyük resmi teşkil eder.
Enerji, ‘gaz’ve petrol, karasuları ve kıt’a sahanlığı sorunları sözünü ettiğim temel üzerinde çözümlenmelidir ve çözümlenecektir. Demokrasi, İnsan Hakları teori ve tanımlarının özünde yatan düşüncenin somutlanması ve siyasal boyuttaki yerini alması anlamını taşır. Hürriyet kavramının ana fikri doğrultusunda, temel haklar ve özgürlüklerle başlayan ve demokratik işleyişle beliren demokratik unsurlar ve şüphesiz en önemli bir oluşum ve gösterge olarak seçimler çoğulcu hayattaki yerini alır. Ancak, daha önce de kaydettiğim üzere, siyasal ve toplumsal tercihlere, bir Cumhuriyette, bir Devlet’te, tarihsel olarak döşenmiş yollarda yürüyerek varılmalıdır.”