Bir düşünsenize TC-KKTC arasındaki ilişki ile ilgili “halbuki” diye başlayan bir cümlenin devamında neler yazabilirdik?
“Ağabey-kardeş” kavramını özne yapmayı başarabilseydik “halbuki” ile başlayan cümlenin altını nasıl da farklı doldurabilirdik. Bir türlü yaş aldırtıp büyütemediğimiz “ana ile yavru” çerçevesine sıkışmaz, o çerçeveyi de söyleye söyleye sonunda duvara asıp “ağaya” sabitlemezdik.
Farklı bir yaklaşım ile bölgesel çekim gücü olma iddiasındaki Türkiye için nasıl da iyi bir örnek teşkil edebilirdik. Bizim yaptıklarımızı ya da yapmadıklarımızı bir kenara koyun, T.C devleti hiç böyle bir stratejik gözle bakmadı Kıbrıs Türkü ile olan ilişkisine. Örnek olacak bir ilişki ve iş birliği sayesinde sağlıklı bir yapı oluşması 50 yıla sığdırılamadı. Olmadı. Gerçekçi olmak lazım. Olacak gibi de değil.
O zaman şu soruyu sormak lazım.
Bu sağlıksız ilişki daha nereye kadar sürer?
Sürdürülebilir mi?
Aklıyla düşünen herkes bunun endişesini duyar.
Zaman her şeyin ilacıdır ama zaman aynı zamanda nötrdür. Lehine de aleyhine de akabilir.
Zamanın lehe akması için çok daha geniş bir alanı kapsayan stratejik bir yaklaşımın gerekleri yerine getirilmedi. Ama bu yetmezmiş gibi stratejik hatalar yapılmaya devam ediliyor.
Kıbrıs Türkü ada İngiliz’e kiraya verildiğinde ve ‘’bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur’’ denilmesiyle kendi kendine bırakıldığı günlerde bile hiç gönül koymadan etnik aidiyetini dirençle savunmasını bilmiştir. Bunu çok da seslendirmemiştir.
Ortak paydamız Türklük olsa da T.C devlet yetkilileri ile aynı lisani konuşmadığımızı görüyoruz. Artık su yüzüne çıkmış partiler üstü bir doku uyuşmazlığı var.
Kıbrıs Türkü siyaseten gereklerini yerine getiremese de özünde kanun devleti değil, hukuk devletini tercih ediyor.
Baskı ile iş yapmak değil de demokrasi içinde eşitler olarak tartışarak ikna olarak siyasi karar almayı tercih ediyor.
Kendi içindeki toplumsal ve siyasi ilişkilerinde ötekileştirme değil de hoşgörü ısrarı var.
Biz bu yolda aydın insanlarımızı kaybettiğimizin de farkındayız.
Rum tarafındaki ve Türkiye’deki egemen çevreler bizi kendinin bir alt kategorisi olarak görmeye, görmek bir şey değil, bunu dolaylı olarak kabul ettirme noktasına bizi itme çabasına hep mücadele verilmiştir.
Hem güneyimizde hem de kuzeyimizde bizim bu ‘’inadımızı’’ bir türlü anlamak istemeyen, kendi paradigmasının şablonunu, yıllardır illâ ki bize giydirmeye çalışan anlayış varlığından haberdarız.
Toplumda kökü ve karşılığı olan bu inadımızdan dolayı da bu yolda aydın insanlarımızı kaybettiğimizin de farkındayız.
Kendini Türk milliyetçisi diye konumlandırmış kirli işlerle içli dışlı olmuş çevrelerin vatan millet savunması adına Kıbrıs Türkünün ortak değerleri diye özetlediğimiz bu fikir ve görüşleri beyan edenleri kurban ettiğini teyit eden yeni ifşaatlarla savruluyoruz. Esas olarak da yapılan ifşaatlar karşısında devlet erkanındaki sessizliğin mahcubiyetinin travmasını yaşıyoruz.
Türkiye devleti ile yakalanabilecek potansiyel ve sinerjinin yerine saklanmak için girilen bu mahcubiyet çukuruna bakıp üzülmemek elde değil.
Ne kadar zayıf ya da güçsüz gözüksek de gerçeklerin bir şekilde ortaya çıkma gibi bir alışkanlığı var. 10 yıl önce “50’li, 60’lı yıllarda Kıbrıs Türkünü konsolide etmek için camileri bombaladık” denildiği gibi. Bunun da bu gerçeği o gün yazma cesaretini gösterenlerin katledildiğinin ifşası olduğu gibi. Bugün de Kutlu Adalı cinayetinin adalet için bayrak sallayan ifşası karşısındaki sessizlik niye?
Muhataplarımızın anlayacağı lisana uygun bir iki lakırdı ile yazıyı sonlandıralım. Daha da uzatmayalım.
Görüldüğü üzere Allah yarına bırakır ama yanına bırakmıyor.
Her şeyin sebebi olarak göstermeye çok meyilli olunan o “üst aklın” üstünde de “O” vardır.
O’nu atlamayın.
Kıbrıs Türkünde O’nun eksikliğini görüp anlatacağınıza siz iyice anlayın ve içselleştirin.
Belli ki herkeste O’nun korkusu yok.
Nasıl bir ilişki ağının içinde kendinizi buldunuz ki, karşı çıkarak iktidara yürüdüğünüz çevrelerin dönüp dolaşıp emir kulu oldunuz?
İçine yapılan tercihlerle girilen bu mahcubiyet çukurundan kurtulmak için bir başlangıç yapılması şart.
Bunun başlangıç noktası ve sembolü olarak da Kutlu Adalı ve Uğur Mumcu cinayetlerinin ve Kuzey Kıbrıs’a kadar uzanan kokain trafiğinin araştırılması ve hukuk önünde iddia sahipleri ile muhataplarının yüzleşmesini sağlayacak yargılamanın önünü açılması lazım.
Kıbrıs Türküne farklı bir Türkiye resmi çizmeye bir yerden başlayın çünkü Türkiye bu değildir!
Farkında değilsiniz Kıbrıs sorunu yalnızca Rumlar ile ilgili bir sorun olmaktan çıkıyor.
Stratejik düşünemediniz hele bari stratejik hata yapmaya bir dur deyin.
Adanın güneyinde ağzı açık bizi yutmak için bekleyen zihniyetin varlığına ve bir de bizim inadımıza artık o kadar da güvenmeyin.
Mahcupsunuz!