Rum tarafının

Rum tarafının   çok bilinçli ve basiretli nüfus politikasına karşın, Türk tarafının maalesef tam ters yönde hareket ettiği görülüyor.

1963 yılından sonra, güneye giden tüm Yunan asıllılara hiç zorluk çıkarılmadan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı veriliyor. AB üyesi olduğu için isteyen Yunanlılar da güneye yerleşebiliyor. Böylece  güneydeki yönetim, nüfus üstünlüğünü daha da güçlendirmektedir.

Rum tarafı, olası çözümden sonra bile nüfus üstünlüğünün değişmemesi için, peşinen koşullar öne sürüyor. Yılda 4 Yunanlı ya karşı, 1 Türke vatandaşlık vermemizi şart koşuyor. Ayrıca, federal yönetimde nüfusumuzun en çok 220 bin olmasını dayatıyor. Rum basınında, bizim görüşmecilerin de bu koşulları kabul ettiği ileri sürülüyor.

Bilindiği gibi nüfus üstünlüğünü öne sürerek  Kıbrısın yaklaşık %70ini ele geçiren Yunanistan, şimdi kuzeyi de ele geçirmesine olanak sağlayacak bir çözüm peşindedir.

Ancak 1571de yüz binlerce şehit vererek aldığımızve Anadolunun bir uzantısı olan Kıbrıs, burada yaşayan Türk halkı yanında ve Türkiye için de önemlidir.

Bu bakımdan, Anavatan yetkilileri kuzeydeki Türk nüfusunun artmasını engellemek amacı ile sürdürülen yoğun, profesyonelce kampanyalara seyirci kalmamalı. Çünkü uzun vadede  nüfus oyunları ile Kıbrısın tümünün Rum egemenliği altına sokulmasına çalışılmaktadır.

Maalesef KKTCde benimsenen nüfus politikası,Türk nüfusun artmasını engellemek isteyen Rum-Yunan-emperyalistlere yardımcı olmaktadır.

Oysa, Rumlar nüfus üstünlüklerine dayanarak kuzeyde de hak talebinde bulunduklarına göre, Türk tarafı olarak bizim de KKTCdeki nüfusumuzu artırmamız ve böylece onların tezlerini zayıflatıp etkisiz duruma getirmemiz gerekir.

Yoksa asayiş veya çeşitli gerekçelerle KKTCdeki nüfusumuzun artmasını engellemek ulusal davamıza yapılabilecek zararların en büyüğü ve en can alıcısıdır.

Hele, Kıbrıslılık kimliği altında Rumlarla bütünleşmek beklentisi nedeniyle, kuzeydeki Türk varlığının artmasını istememek, uzun vadeli çıkarlarımıza aykırıdır.

Rumlarla aramızdaki nüfus açığının daha da büyümemesi için,  uzun yıllar bizimle yaşayan ve ekonomimizi ayakta tutan soydaşlarımıza daimi ikamet izni değil, doğrudan doğruya vatandaşlık verilmelidir.

Biz güneydeki yönetimin; Yunanistan ile  Arap ülkelerinden gelen Yunan asıllılara ve  Pontus Rumlarına vatandaşlık vermesine karışmadığımız gibi, onlar da bizim kime vatandaşlık vereceğimize karışmamalı .

Hele,  1963den sonra güneye yüzbinlerce Yunanlıya vatandaşlık verilmesinin göz ardı edilmesi ve olası çözümden sonra KKTC vatandaşlarından bir kısmının sınır dışı edilmesinin ön görülmesi kabul edilemez.

Halen ülkemizde tüm sektörlerde düz işçi ve sanatkar bulmakta sıkıntı çekilmektedir. Türkiyedeki koşullar daha iyi olduğu için, geçmişte olduğu gibi oradan  da emekçi temini oldukça zorlaşmıştır.

Sade vatandaşların bile bu gerçeği bilmesine karşı, hükümetin hazırladığı ‘Yabancıların çalışma izinleri(Değişiklik)Yasa tasarısında 3 yıl kesintisiz çalışma izni süresini dolduran yabancı uyrukluların, yeniden çalışma izni  alabilmeleri için, 90 gün yurt dışında kalmalarının zorunlu kılınması, ekonomimizin umursanmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü bir iş yerinde çalışan ve yaptığı işi öğrenen kişilerin 3 ay ülke dışına çıkması, bir daha geri gelmemesine ve işletmelerin deneyim kazanan personellerini kaybetmesine sebep olacaktır.

 

Rum tarafının nüfusunu artırmak için her yola başvurmasına karşın, hükümetimizin benimsediği tutumun, tarihi bir hata olduğu ve gelecek nesiller tarafından ibretle anılacağı görüşündeyim.