Rum basınında yazılanlar, BM genel Sekreterinin özel temsilcisi, KKTC Cumhurbaşkanı sözcüsü ve her iki toplum liderine yakınlığı olduğu bilinen bir şahsın açıklamaları, görüşmelerde Rumlarınyok olmamıza...

Rum basınında yazılanlar, BM genel Sekreterinin özel temsilcisi, KKTC Cumhurbaşkanı sözcüsü ve her iki toplum liderine yakınlığı olduğu bilinen bir şahsın açıklamaları, görüşmelerde Rumlarınyok olmamıza zemin hazırlayacak ödünler istediğini gösteriyor.

Halkın çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler üzerine yapılan açıklamalara rağmen, Rum tarafının eskiden günümüze istediği ödünlerin sakıncalarını hatırlatmakta yarar görüyorum.

Garanti anlaşması: 1963-74 döneminde Türklere karşı işlenen insanlık suçlarının Birleşmiş Milletler askerleri tarafından önlenememesi, BM garantisine inanarak silahlarını teslim eden SrebrenitsadaBoşnakların,Kerkük ve Musulda soydaşlarımızın dünyanın gözü önünde katledilmesi, adadaki varlığımızı sürdürebilmemiz için, hiç tartışmasız Türk ordusunun ülkemizden ayrılmamasını gerektirir.

Rumlara kuzeydeki mallarına sahip olma ve yerleşme hakkı tanınması: Bu hakkın tanınması durumunda sırf kuzeyde de Rumların nüfus üstünlüğünü ele geçirmesi ve Türklere ait bir bölge kalmaması amacı ile takas, tazminat seçeneklerini hiçbir Rum kabul etmeyecek ve sadece iade edilmesinde ısrar edeceklerdir.Böylece,önce nüfus üstünlüğünü ele geçirecekler ondan sonra da kuzeydeki yönetimde de söz sahibi olmak isteyecekler.

Oysa hukukta saldıranların hiçbir hak talep etme hakkı yoktur.(http.//en.wikipdi org/..Expulsion of germansfromCzechoslavakia)Almanların Çekoslavakyadan kovulması kanunu 2009 Lizbon Anlaşması ile AB tarafından birincil hukuk oldu.ve yasalaştı.3 milyon Alman ve varırislerininAİHMdedava açma hakkı ortadan kaldırıldı .Almanyanınzulmüne karşılık ÇekoslavakyanınSüdetenbölgesinde 1000 yıldan beri nüfusun tümün oluşturan Almanların 25 binini  öldürüldü ve 3 milyon Almanın da mülküne el konuldu.

Tek egemenlik: Rum tarafının görünürde İki bölgeli ve iki devletli çözüm şeklini kabul etmesine karşın, tek egemenlikte ısrar etmesi art niyetli bir tutumdur. Bunda ısrar etmeleri,anlaşmadan sonra 1963te yaptıkları gibi devlete tek yanlı el koymak niyetinde olduklarını akla getirir.

Tek vatandaşlık:iki bölgeli iki toplumlu çözümü kabul ettiklerini açıklamasına rağmen, Rum tarafının tek vatandaşlık ilkesinde ısrar etmesinin de art niyetli olduğu görüşündeyim. Yapılacak anlaşmadan sonra bu ilkeye dayanarak Batı Trakyadaki soydaşlarımız gibi bizim de Türk kimliğimizi kullanmamızı önleyecekler. Devletin resmi dilini Yunanca yapacaklar ve Avrupa birliği de yaptıklarını haklı görecek.

Ayrılma hakkı bulunmaması:Anlaşmalara sadık olmadığı bilinen Rum –Yunan ikilisinin yeni anlaşmayı da bozması durumunda, ayrılma hakkımız olmazsa, yine devletsiz kalacağız. Bu kez kağıt üzerinde garanti hakkına sahip olsa bile anavatanımız, bir AB ülkesine gelip bizi kurtaramayacak.

KKTCde bazı kişilerin,dünyalı olmak, dünya liginde oynamak, uluslararası hukukun parçası olmak gibi iç boş gerekçelerle her nasıl olursa olsun bir anlaşma yapılmasınısavunduğu, çözümü her derde deva gösterdiği,çözümsüzlüğün uzaması durumunda yok olacağımızı ileri sürdüğü biliniyor.

 Ancak, Rumların beklentilerini karşılayan bir çözüm, bizi  dünya ile değil sadece Rum çoğunlukla birleştirecek ve onların hegemonyası altına sokacak.

Kötümser olmamız için bir çok neden bulunmasına karşın, Rum tarafına güvenmemiz için tek bir haklı gerekçe yoktur.

Bu nedenle, çözüm saplantısı bir yana bırakmalı ve halkımızın geçmişin karanlık dönemine götürülmemesini isteyenleri, dayanaksızca ve haksızca faşistlikle, çözüm ve barış düşmanlığı ile suçlamak yerine, artık gerçekler görülmeli.