2 Ağustos 1975’de Viyana’da BM gözetiminde ve denetiminde yapılan “Nüfus Mübadele Anlaşması”nın bir sonucu olarak BM denetiminde 120 bin Rum Kuzey’den Güney’e göç ederken, 65 bin Türk de Güney’den Kuzey’e göç ederek iki bölgelilik tesis edilmişti…
Kıbrıs sorunu ile ilgili BM Parametrelerinde yapılan görüşmelerde de yer alan bu iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitlik kavramları 1977 Denktaş-Makarios Doruk Anlaşmalarında da yer alıyordu. Ancak, gelecekte de iki kesimliliğin mutlaka korunması gerekirken günümüzde Anastasiadis’in ısrarları sonucu olası bir siyasi çözümde dört temel özgürlüğünve AB normlarının uygulanmasının Türk tarafınca kabul edilmesiyle , siyasi bir çözüme ulaşma adına “çözüm ilkeleri” berhava edilmiştir. Yol kısa iken iki kesimliliği daim kılmak için; iki kesimliliği ortadan kaldıracak hükümlerinmetinlerden çıkarılması için gerekenler yapılmalıdır.
Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak uzun zamandan beri süren görüşmelerde Mülkiyet konusunun çözümünde global çözümden ve tazminatlardan bahsediliyordu. Şimdilerde ne değişti de kişiler Rum’un muhatabı oluyor? Mülkiyette ilk söz hakkının 1974’deki mal sahibinde olması ve hatta o günde 6 yaşında olan çocuğa bu hakkın verilmesini Türk tarafının nasıl kabul ettiğini anlamış değiliz. Bilmeliyiz ki 1974 öncesi Rum mülkü olan ev veya toprakları parasını ödeyip alan ve/veya eşdeğer olarak alan ve de KKTC tapusu olan söz konusu her Türk; yaklaşık 3 yıl süreyle, Rumlarla bire bir karşı karşıya gelecek ve huzursuzluklar yaşayacak, Mülkiyet Mahkemelerinde stres içinde ömür tüketecek ve ardından da yıllarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinde yargılanmaları söz konusu olacaktır…
Ama hala daha çok iyi niyetlerle merak etmeyiniz , Rumlar güneyden gelip kuzeye yerleşmeyecektir, belki birkaç bin kişi gelir diye düşünenler yanılıyorlar. Bilmeliyiz ki; Rum Ortodoks Kilisesi , Rum göçmenlerin arkasında duracak ve de Kuzey’e gidip malınıza sahip çıkacaksınız diyecektir, Türk’e ev veya toprak bırakmayacaksınız diyecektir. Bunu bilmeyecek ne var!... Rumlar eski evlerine ve mülklerine dönmeleri yanında ilerleyen yıllarda Türk topraklarını satın alacaklar ve aynen Filistin’de olduğu gibi Kıbrıs Türk halkını ‘azınlık’ durumuna düşürecekler, ‘topraksız ve vatansız’ duruma düşüreceklerdir.
Ayrıca AB normlarının ve 4 temel özgürlüğün uygulanmasıyla gelecek olan “iş kurma hakkı” ile de Rum iş adamlarının ve zenginlerinin kıskacı altına gireceğiz. Olası bir çözümde Nüfus oranının ¼ olarak kabul edilmesiyle Rum liderliği yıllardan beridir sürdürmek istediği nüfus üstünlüğünü koruyacak ve Türk tarafı bu konuda sıkıntılar yaşayacaktır. Yine tek egemenlik , tek devlet, tek uluslararası temsiliyet ilkelerinin kabulü de yanlış olmuştur. Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkı nerede kaldı? Kıbrıs Türk halkı olarak bilmeliyiz ki önce toplum sonra da ‘azınlık’ durumuna düşürüleceğiz ve de Batı Trakya örneğinde olduğu gibi içinde ‘Türk’ kelimesi bulunan bir dernek tabelası bile asamayacak duruma geleceğiz…
Rum basınından basınımıza yansıyan haberlere bakılırsa gelinen aşamada durum çok düşündürücü bir hal almıştır.Rum basınında Anastasiadis’in ilk hedeflerine ulaştığı haberleri yer alıyor.Anastasiadis: “Elde ettiğimiz kazanımlarla Ada’da Helenizm’in geleceğini garanti altına aldık” diyor. Anastasiadis, siyasi eşitliğimizi bile kabul etmiyor ve de Cenevre Konferansı’nda Garanti Anlaşmalarına karşılık koz olarak tutuyor. Şimdilerde tek hedefleri kaldı, o da Garanti ve İttifak Anlaşmaları!... Ancak; Cenevre Konferansı’nda siyasi bir çözüm adına anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin asla tartışmaya bile açılmayacağına yürekten inanıyorum…
Ne yapılmak istendiğini anlamış değiliz. 1955-1958 ve 1963-1974 yılları arasında yüzlerce köyden on binlerce Kıbrıs Türkü göç etmek zorunda kaldı. Yüzlerce şehit binlerce yaralı verdik, maddi ve manevi zarara uğradık . Bunlar tazmin edilmezken biz siyasi çözüm uğruna bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’den vazgeçiyoruz, self-determinasyon haklarımızdan vazgeçiyoruz, Nüfus ve Mübadele anlaşmasını bir kenara bırakıyoruz, olmayacak düzeyde toprak tavizinde bulunuyoruz!... On binlerce Rum’un aramıza gelip yerleşmelerine fırsat tanıyoruz. Ama bu arada göçmen olacak on binlerce kardeşimizin geleceğini ve de Rumlarla birlikte yaşamanın getireceği sıkıntıları ve yaratacağı tehlikeleri düşünen yok!...
Unutmayalım ki 25 Aralık 1963’de K.Kaymaklı’dan göç etmek zorunda kalan 5000 kardeşimiz Lefkoşa’da sinema ve spor salonlarında ve yakınlarının yanına yerleştirilmişlerdi. Bir süre sonra Türk Cemaat Meclisi Başkanı olan Rauf R. Denktaş , Temsilciler Meclisi başkanı olan Klerides’e “izin veriniz de göçmenler evlerine dönsünler” dediği zaman Klerides “K.Kaymaklı kan dökülerek alınmıştır o topraklar iade edilemez” demişti.
Peki şimdi biz ne yapıyoruz!... Yarın on binlerce Rum KKTC topraklarına kazara gelip yerleşecek olursa şehitlerimizin kemikleri sızlamayacak mı? Bizim vicdanımız sızlamayacak mı? Kıbrıs halkı olarak , Türk milleti olarak kan ağlayacağız, kan!...
Bunun adına Kıbrıs’ta adil ve kalıcı siyasi çözüm diyebilir miyiz? Kıbrıs Türk halkının anladığı adil ve kalıcı çözüm bu değildir…..Siyasi bir çözüm adına Kıbrıs Türk halkı temel ilkelerinden vazgeçemez, vazgeçmeyecektir.Bilinmelidir ki Kıbrıs Türk halkı bu kez vereceği ‘hayır’ oyu ile cevabını verecektir.
Sonuç olarak; Rum’un hedefi en kısa zamanda KKTC’nin varlığını sonlandırmak ve egemenliğini KKTC topraklarına yaymak ve de Kıbrıs Türk halkını ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak ve Megali İdea hayalleri çerçevesindeki hedeflerine ulaşmaktır...Kıbrıs Türk halkı Rum-Yunan ikilisinin bu oyunlarına asla izin vermeyecektir….