ASİ (Kızım), bir yaşında.
Biliyorum ki her anne baba çocuğunu en güzel şekilde yetiştirmek için çaba göstermekte. İşin doğası zaten bu.
Bizim evdeki tartışma da Kıbrıs’ın Kuzey’i çözümsüzlük haline daha fazla maruz kalması durumunda gerek ekonomik değerleri gerekse demokratik ilkerleri ciddi şekilde erozyona uğrayacak ve belki de özgür zihinlerin yaşaması güç bir coğrafya halini alacak.
Elbette bu fikirler, bugünün sağ yöneticilerinin özellikle Türkiye karşısındaki tutumları ve elbette Türkiyedeki belirli bir kesmin bizim bu sağ yöneticilerin bir kısmı üzerindeki etkisi de tartışmalarımızı alevlendiriyor. Oradakiğ rejim değişikliği bizi nasıl etkiler? Seküler hayat tarzları üzerinde baskılar artar mı? Her zaman güzel bir kaçış penceremezi, teneffüsümüz olan Türkiyeye gitmeye terör yüzünden hep böyle korkacak mıyız? Ama aynı şiddet Avrupada da başlamadı mı?
Bu ülke zorlaşıyor diyoruz. Sonra somutluyoruz.
Örneğin Barbaros Şansal’ı bir sembol olarak kabul ediyor ve takınılan tutumu hatırlıyoruz.
Sokalara dökülen liseli gençleri, taleplerini ve olumsuz cevapları tartışıyoruz.
Mahalle baskılarında daha önce görmediğimiz çeşitli konu başlıklarını saymaya çalışıyoruz.
Yollarına ışık ve çizgi dahi koyamayan devlet organlarını sorguluyoruz.
Özgürlükleri, hayata verilen önemi, aktif statü haklarını.....
Sonra evde karar veriyoruz;
“Asi, dünya vatandaşı olmalı.”
Elbette umut doluyuz. Kıbrıs Sorunu çözülecek. Cenevre de son nokta konmasa da çok iyi bir kapı açılmış olacak.
Ama hani çözülemez de bu yapı çok daha kötüye gidecek olursa “Dünya’ya – Kıbrısın Dışına” atabilmeli kendini. Hayatını rahatlıkla, donanımı, bilgisi, becerisi ve yetenekleri ile idame ettirebilmeli gittiği yerde.
Sonra yine tartışma alevleniyor yemek masasında.
2016 yılı değil miydi Asinin doğduğu yıl.
Biliyoruz ki 2016, ülkemizde ve dünyada sayısız kötü ve acımasız olaya tanıklık etti.
Yine saymaya çalışıyoruz olan biteni.
Hangi Dünya’nın vatandaşı olacak bu çocuk, diyorum!
Kapitlazmin paylaşım savaşında sadece Suriye’deki savaş 5,5 yılda binlerce çocuğun karartıp, Mart 2011 ile Mart 2016 arasında Suriye’de 21 bin 623 çocuk hayatını kaybettiren bu dünyanın mı?
Cevap gecikmiyor:
“ABD'de gönüllüler Suriyeli göçmenler için bir kampanya başlattığını biliyor musun?
Ülkenin iflas eden Detroit kentine boşalan evlere 50 bin Suriyeli'nin yerleştirilmesini istiyorlar. Tezleri de; Savaşın vurduğu Suriyelilerle, iflasın yıktığı Detroitliler bir olup yeniden ayağa kalksın. Dayanışsın.
İtalyada da aynı anlayış Afrikalı Göçmenler için var.
Yeni bir dünya mümkün.”
Bir dergide okumuştum, günlük 1 doların altında yaşamak zorunda olan insan sayısı 700 milyon civarında diyorum.
Evet ama, Bilim ilerliyor, yeni doğan çocukların ölüm oranı, doğuran annelerin ölüm oranı, okuyamayan çocukların sayısı azalıyor, diyor.
Evet, Sistematik ırkçılık, seksizm ve ayrımcılık halen devam etse de, dünya genelinde birçok ülke hızla buna yönelik yasalar çıkarıyor, Sosyal ağlar gelişiyor, Kadınlar liderlik ediyor, diyor.
Böyle tartışıp gidiyoruz...
Asi henüz bir yaşında ama her eve düşen kaygı doğal olarak bizim eve de düşüyor.
Zizek, “Ahir Zamanda Yaşarken” adlı kitabında; Zamanımıza özgü dört temel mesele saptıyor:
- Dünyanın tümünü tehdit eden ekolojik kriz
- Ekonomik sistemdeki dengesizlikler,
- Biyogenetik devrimin sonuçları ve
- Çeşitli aralıklarla patlak veren toplumsal bölünmeler.
Zizek, dünyada ayrımcılığın giderek arttığını, büyük kitlelerin toplumsal yaşamın dışına itildiğini söylüyor. Sorulması gereken esas sorunun neden göçmenlerin var olduğu sorusu olduğunu bildirerek, dış müdahalelelerle ekonomik çıkarlar için istikrarsızlaştırılan ülkelerin göçmenlerin kaynağı bir yandan bireysel özgürlüklerin arttığını, insanlara haz almak için daha fazla seçenek sunulduğunu, bir yandansa kolektif toplumsal hareket özgürlüklerinin yok olmakta olduğunu vurguluyor.
Kapitalizmin "liberal demokrasi" olarak var olmayı sürdüremediğini, giderek daha çok baskı aracı kullanıldığını ve toplumsal hareketlerin bu şekilde engellenmeye çalışıldığını aktarıyor.
Yapılan araştırmalarda yani Uluslararası Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından hazırlanan ve 163 ülkenin değerlendirildiği Küresel Barış Endeksi’ne göre son on yılda şiddet olaylarının dünyaya ekonomik etkisi 137 trilyon dolardı. Bu 2015 yılının toplam küresel üretiminden daha yüksek bir rakam.
Naom Chomsky’ye göre, Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok.
Öte yandan 2007-2016 yılları arasında dünyada ülkesinden ayrılmak zorunda olan ve mülteci durumuna düşen insanların sayısı ikiye katlanarak 60 milyona ulaştı. Bu ise Danimarka, İsveç, Norveç, Yunanistan, Finlandiya, Avusturya, Belçika, Litvanya ve Letonya’nın toplam nüfusundan daha fazla.
Tüm bu olumsuzlamalara rağmen, birbiri ardına gelen krizleriyle kapitalizmin ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, bu durumu yaklaşan bir tehdit olarak değil, yeni bir başlangıç imkânı olarak düşünmeyi öneriyor.
Aklın kötümserliği ile iradenin iyimserliği’ni öne çıkarmanın yollarını aramalıyız.