Yaratılan sistemin araçlarının, sistemi yaratanlarca sonuna kadar kullanılması sayesinde sıklıkla tartışmaya devam ettiğimiz adalet kavramı, galiba geldiğimiz bu yılda, kendi adaletsizliklerimize rağmen, artık içimizde tutamadığımız bir tartışma halini aldı. Sosyal Adalet kavramının biraz tartışılması gereken bir kavram ve hatta yüzleşmemiz gereken bir kavram olduğunu düşünmekteyim. Aşağıda birçok düşünür/yazar’ın konu hakkındaki kısacık cümleleri ile kendi sistemimizi düşündürmeyi arzulamaktayım.
Biz neresindeyiz?
Lea Ann Bell , kaynakların eşit dağıtıldığı ve bütün üyeleri bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan güvende olan bir toplumun ancak adil olduğunu belirtmiştir.
Ünlü Yunan filozof Eflatun, Devlet adlı eserinde; ütopik bir toplumsal düzenden bahsetmiş ve yöneticilerine özel mülkiyet hakkı tanımamıştır. Eflatun’a göre, en iyi devlet yönetiminin, komünal bir şekli vardır. Yurttaşlardan herhangi birinin karşılaştığı iyi veya kötü her bir durum, diğer herkesin ortak kaygısıdır .
Van Wormer; adaletsizliği çaresizlik, baskı, sindirilme ve eşitsizliğin doğal bir sonucu olarak görür. Sosyal politikaların amacını ise, var olan bu adaletsizlikleri ortadan yok etmek olarak ifade etmektedir.
Gill, adil toplumların bütün fertlerini eşit kabul etmesi ve herkese eşit haklar ve sorumluluklar yüklemesi gerektiğini öne sürmüştür.
Adalet kavramı, toplumsal hayatın birçok alanında insanların karşısına çıkmaktadır. Adaletin varlığını pekiştiren en önemli kavramlardan biri, eşitliktir. Öncelikle bir toplumun üyeleri siyasal açıdan eşit olmalıdır. Toplum üyelerinin servetleri, ırkları, renkleri, inançları ve kültürlerinin birbirlerinden farklı olması, siyasal katılım ve karar alma süreçlerinde bireyler arasındaki eşitliği bozmamalıdır.
Geçtiğimiz haftalarda yine yazmış olduğumuz İYİ İDARE’nin ilkelerinde bu kavramlar hal ahazırda yöneticilerimizi zorlaması adına İyi İdare Yasamıza bu felsefe ve ileri görüş ile konmuştur.
Elbette, Siyasal eşitlik kavramından bahsedebilmek için, alınan kararlardan etkilenen ve bu sürece taraf olan herkesin görüşlerini dile getirebilme veya sesini duyurabilme özgürlüğü olması gerekmektedir. Yasalar önünde herkesin eşit olması, adaletli bir toplumsal düzenin inşa edilmesi bakımından oldukça önemlidir.
Adalet ve Eşitlik elbette bu felsefe bilminin irdelediği ve ilişkileri üzerine cilt cilt kitaplar yazılan kavramlardır. Bunu bu köşede aktarabilmek hem haddim değildir hem de köşe yeterli değildir.
Çok basit bir algı ile bir yönden adil olan eşit olabilir ve eşit olan da adil olabilir. Ancak her adil durum eşitlikle sağlanmaz ya da her eşit durum adalet içermeyebilir.
İşte Etik ve Ahlak kavramları da bu denklemde önemli debgeleyici unsurlar yaratabilmelidir.
Tarih boyunca eşitsizlikler kendini yaşamın farklı alanlarında çeşitli şekillerde göstermişler ve toplumsal huzursuzlukların doğal bir nedeni olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Sosyal, siyasal, iktisadi ve yasal alanlarda ortaya çıkan eşitsizlikler, adalet algısının oluşumunda son derece etkili olmaktadırlar. Bir ölçüde eşitsizlik/eşitlik ve adalet, birbirini karşılıklı yordayan kavramlar olarak toplumların içinde bulunduğu durumu ortaya koymak bakımından çoğu zaman birlikte kullanılmaktadır.
Sıklıkla belirttiğim gibi Toplusal ADALET duygusu bizim sistemimizde ciddi surette zedelenmiş; mülkiyet, iş, terfi, vergi vb. kavramların hakedişle bağı kesilmiştir.
Belki de “Performansa” dayalı bir hak etme kavramından yola çıkmak gerekmektedir. Ancak performans ya da yeteneğin hem ölçülmesi hem de yetenekle ilgili sayısal bir karşılaştırma yapılması oldukça güçtür ancak toplumsal vicdanın terazisinde denge kurabilecek bir vizyon olabilir.
Miller , hak etme unsurunu sosyal adaletin önemli bir parçası olarak görmüş, ancak tek başına merkeze koymamıştır. Mutlak eşit bir dağılım, örneğin aynı işin yapılması konusunda yetenekleri ve gösterdikleri performansı aynı olan kişiler için gerçekten de adil olacaktır. (47/2010 Yasası) Ne var ki, gerçek yaşamda çoğu zaman, dağılımın adaleti konusunda kolayca bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığı son derece karmaşık durumlarla karşılaşılmaktadır.
İşte, Sosyal politikanın amacı, var olan sosyal, siyasal ve ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve bölüşümde adaleti sağlamak olmalıdır. Siyasal ve ekonomik eşitsizlikleri olabildiğince aza indirmek daha kolay olabilmektedir. Buna hazır olabilmemiz; her birimizin önce aynanın önüne geçip kendimize itiraflarda bulunmamız ve değişime hazır olmamız şartına sıkı sıkıya bağlıdır.
Peffer, Politikada ahlaki seçimlerin rolü yadsınamaz notunu düşerek, "Toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, ancak ve ancak en az avantajlı olanların yararına ve adil tasarruf ilkesiyle tutarlı olması halinde haklı görülebilir, ancak bu eşitsizlikler eşit özgürlük değerini ya da özsaygı değerini ciddi biçimde zayıflatacak düzeyleri aşmamalıdır." demiştir.
Kendi gerçekliklerimize de baktığımız zaman, kurgulanan sistemimizde, mülkiyet dağıtımlarından işe almalara, terfilerden görevden almalara, toplumsal kabulün ve vicdanın ötesinde birçok iş yapılmaktadır. Yasalara zamanında uyan ve uymayan arasında dahi çeşitli seferler AF başlığı ile ayrımlar gündeme getirilmekte, Adalet hissi sorgulatılmaktadır.
Yukarda belirttiğim ve Eflatun’un dediği gibi: Yurttaşlardan herhangi birinin karşılaştığı iyi veya kötü her bir durum, diğer herkesin ortak kaygısı olmalıdır.
İyi veya kötü tepki vermeyi arada başarabilsek de, bu denetimi daha sıklıkla yapmayı da başarabilmeliyiz.
Esas soru; biz buna hazır mıyız?
*Dr. Onur Sunal, AÜ SBF Dergisi – 2011’den yararlanışmıştır.