21 Aralık 1963 ün ardından başlayan ve 103 Türk köyünün terk edilmesine neden olan hadiselerle birlikte Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan toplu katliamlar hafızalarda henüz tazeliğini korurken, 20 Temmuzla başlayan birinci harekatın sınırlı kalması, adanın dört bir tarafına yayılmış yaşayan Kıbrıs Türkleri için çok sıkıntılı günleri de beraberinde getirdi.

Toplu katliamlar yeniden yaşatılır oldu.

Bulunduğu konumda kendilerini müdafaa edebilecek donanıma sahip Türkler, Rum ve Yunan güçlerine karşı bir varlık gösterebilme gayretine girdiler ama korumasız ya da direnç gösterebilmekten uzak köyler, kasabalar teslim olmak mecburiyetinde kaldılar.

İşte teslim olmak mecburiyetinde kalan köylerdeki erkekler alınıp, kimisi meçhule götürülürken, geride sadece yaşlılar, kadın, kız ve çocuklar kalan, Muratağa, Atlılar ve Sandallar gibi köylerde yaşayanlar korku dolu bir bekleyişe girdiler.

Nitekim çoğu yerlerde korkulan başlarına geldi, ahlaksızlıklarının ikinci harekatla ortaya çıkmasından korkan civar köy Rumları toplu katliama gittiler.

Muratağa köyünün kuzeyinde bulunan ve çöplerin döküldüğü yer olan köy dışındaki yere çıkarıldılar. Çöp çukurunda toplanan yaşlılar, kadın ve çocukların üzerine kurşun yağdırmaya başladılar. Hemen can vermeyenleri defalarca kurşunladılar.

Ardından yaptıkları insanlık suçunu ört bas edebilmek amacıyla cesetlerin üzerine yanıcı madde dökerek ateşe verdiler. Yanmayan cesetlerin daha kolay yanabilmesi için dozerle alt, üst yaptılar. Bunu yaparken kollar, bacaklar, kafalar koptu, bağırsaklar etrafa dağıldı.

Abartıda bulunduğumu sanmayın!

Zira ne acıdır ki yapılan katliam, 2 ci harekatın hemen ardından tespit edildikten sonra bölgeye giden ilk birliklerin arasında ben de vardım.

Bütün bu yazdıklarımın doğruluğuna şahit olanlardanım!

Genizleri yakan o kokuyu hala daha ciğerlerimin bir köşesinde durduğunu sanırım.

İşte geçtiğimiz günlerde 14 Ağustos 1974 tarihinde Muratağa’da Rumlar tarafından katledilen ve katliam çukuruna gömülen 36 yaşındaki Emine Rüstem Akansoy ve çocukları 15 yaşındaki Sezin Akansoy, 13 yaşındaki Mustafa Akansoy, 12 yaşındaki Erbay Akansoy ve 8 yaşındaki Sibel Akansoy, 47 yıl sonra kimlikleri belirlenerek Muratağa Sandallar Şehitliği’nde toprağa verildi.

Beş şehidimiz için gerçekleştirilen sivil törenin alışılagelmiş devlet töreninden uzak oluşu, bu hususlardaki yasaların yetersizliğini ve de keyfiliğini bir kez daha ortaya koydu.

Her şeyden önce yapılan katliam, toprağa verilen beş masum insanı hedef alan bir katliam değildi!

Türk olmalarından kaynaklanan nedenlere dayalı olarak tüm köy halkını hedef alan bir katliamdı. Öldürülenlerin büyük çoğunluğunun devlet töreni ile ve şehitlik mertebesinde defnedilmelerine karşın bazı aile bireylerinin siyasi tercihlerini öne çıkararak keyfiyet içeren uygulamalara gidilmesi kabul edilebilir değildir.

Ne acıdır ki bu davranış şekli, insanlık ayıbı olarak tarihe geçen katliamı gerçekleştirenleri mazur göstermeye kadar uzanan bir düşünce yapısını anımsatır!

Unutulmasın ki böyle bir katliamda hayatını kaybeden şehitlerimiz artık sadece ailelerine ait değillerdir. Onlar adada yaşayan Türk ulusunun varlığını pekiştirmek için öldürülmüşlerdir ve artık onlar o ulusun varlığını temsil ettikleri için hunharca öldürülen evlatlarıdır.

Bu hususta gereken hassasiyetin gösterilmesi ve yasalarda gerekli düzenlemelerin yapılarak ulus duyarlılığının öne çıkarılması kaçınılmazdır.

Şehitlik makamı siyasi rant hesabı içinde olanlara her ne şart altında olursa olsun, malzeme yapılmamalıdır!