Bakıyorum bizim hem politikacılar, hem medya, hem de halkın büyük bir bölümü, hep Rumların söyledikleri üzerine argüman tazelemekte ve Rumların söylediklerine tepki göstermek üzerine kurulu bir yol izlemektedir. Böyle bir tepki politikası ve Rumların argümanlarını çürütme politikası bir yere kadar... Esas önemli olan, bizim KKTC Devleti olarak politikacılarımızın, medyamızın ve halkımızın söyledikleri. Bir devletin güçlü politikası, ancak o devletin kendi çıkarları doğrultusunda izlediği politikalar ve bu politikaların uygulanmaları ile sürekli ön planda olmalı. Diğerlerinin veya rakiplerinizin söyledikleri hep ikinci planda kalmalıdır.

KKTC Devletinin varlığını sürdürmesi, devamı ve tanınması bizim söylediklerimizin sürekli gündemde tutulması  ve vurgulanması ile gerçekleşecektir. Propagandanın  3 kuralı vardır. 1. To consolidate home opinion, 2. Manipulate world opinion, 3.Demoralize enemy opinion. Yani, 1. Kendi politikanızı güçlendirmek, 2. Dünyayı etkilemek, 3. Düşmanı  demoralize etmek... Bu 3 kurala sadık kalındığı takdirde başarılı olmak mümkün olacaktır. Yoksa, hep aynı konuları, yani Rumların gündeme getirdiği konuları ve Rumların politikalarını tepki yoluyla zayıflatmak ve sonuca gitmek hem çok zor, hem de Rumların politikalarını tekrarlamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Güçlü olmak ve hedefe varmak için hep kendi politikalarınızı, söylediklerinizi baş yerde tutmalısınız.

“Kıbrıs Sorunu” politikalarına gelince: Halâ süren müzakerelerde görüşülen konular dışında, bizim Rumlarla ortak işler yapma hevesi- sosyal aktiviteler, spor, kültür-sanat -  gibi konuları içine alan tüm aktivitelerden söz ediyorum . KKTC’yi unutturur, Rumların politikalarını, yani birlikte “Kıbrıslılık” çerçevesi içinde yürütülmek istenen aktiviteler, Rumların politik amaçlarına güç katar ve bizi zayıflatır. Diyeceksiniz ki: Ortak etkinliklerin ne zararı olabilir ki? Eğer, eşitlik çerçevesi içinde yapılmıyorsa, çok zararı olur ve bu yol Rumlara yarar. Hem zaten Rumlarla ortaklığı kabul ettiğimiz anda KKTC ortadan kalkacak ve Kıbrıs Türk Halkı bir “azınlık” durumuna getirilecektir.

Bütün olay, yine dönüp dolaşıp KKTC’nin Rumlar tarafından ayrı bir devlet olarak kabulünden geçer. Kıbrıs adasında çözüm sadece ve sadece KKTC’nin tanınması ile gerçekleşecektir. O zaman iki devlet işbirliği yapabilir ve o zaman gerçek ortaklık ve eşitlik ortaya çıkar. Rumlar böyle bir çözüme hiç bir zaman yanaşmayacaktır. O halde, biz KKTC devleti ve halkı olarak kendi politikalarımızı, kendi söylediklerimizi baş yerde tumalı, Rumların söylediklerini ise hep ikinci derecede haber olarak değerlendirmeliyiz... Bu arada ikide bir, şu bölgede, bu bölgede yeni sınır kapılarının açılması, Rumların tüm adayı kendi yönetimleri altına sokma çabalarına şu veya bu şekilde hizmet eder. Bunu da unutmayalım.