Değerli okurlarım  24  Temmuz 1923 tarihinde  imzalanmış olan  ve   143  maddeden oluşan LOZAN  BARIŞ  ANTLAŞMASI nın  özellikle  129 Maddesinin  içeriğini sizlerin   bilgisine getirme  ihtiyacı  hissettim.   Türkiye  Cumhuriyeti nin sınırlarının çizildiği ve MİSAKİ- MİLLİ dediğimiz  yurt toprakları içerisinde bulunan ancak  129  maddede belirtilen şekli ile    ÇANAKKALE   GELİBOLU  YARIMADASINDA BULUNAN  ARI BURNU  denilen  bölgenin   İNGİLTERE egemenliğine  ait olduğu bir durum söz  konusudur.

 Fransızlardan “Süleyman Şah” jestine  karşılık mı acaba  böyle bir anlaşma yapılmıştır ?.

Lozan Antlaşmasında, Birinci Dünya Savaşı İtilaf devletleri  Gelibolu’daki şehitliklerin, Suriye’deki Süleyman Şah türbesinin Türklere bırakıldığı gibi İtilaf devletlerinin mülkiyetine bırakılmasını  teklif  etmişlerdir.   Bugünün şartları içinde kolay görünen görüşmeler, Birinci Dünya Savaşı’nın yüklerini de sırtında taşıyan yeni Türkiye için 1923 senesinde  çok  çetin çatışmalara sahne oldu .

 Lozan antlaşmasının 136. Maddesinde mezarlıklar için verilen hakların İngiliz, Fransız ve İtalyanlar tarafından aynılarının Türk Hükümetine verilmesi nasıl sağlandı?

Gelin  hep  birlikte  kısaca   bir  bakalım.

Öncelikle  1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında Britanya Savaş Mezarları Komisyonu (CWGC), İtilaf Devletleri savaş mezarları üzerinde çalışmalara başlamıştı.

 Gelibolu’ya gelen uzmanlar savaş bölgesini adım, adım dolaşarak, savaş koşulları içinde rasgele gömülmüş olan ölülerin yerlerini belirlemişlerdi. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandığında, Britanya Savaş Mezarları Komisyonu, Arıburnu - Conkbayırı (Anzac) alanında 4300 mezar içeren 29 mezarlık, Seddülbahir (Helles) alanında 5900 mezar içeren yedi mezarlık; Suvla’da 4300 mezar içeren dört mezarlık ve Yarbay Doghty-Wylie’ye ait ayrı bir mezar ile, Cape Helles ve Conkbayırı  anıtlarını  tamamlamıştı.

İtilaf Devletleri, mezarlar ve mezarlıklarla ilgili iddialarını ve isteklerini Türkler ile yapılan bütün uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde de gündeme getirmişlerdi. Uygulamaya geçmemiş olan 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’nda mezarlıklara özel bir önem verilmiş ve Türkler’e ağır yükümlülükler yüklenmeye çalışılmıştı.

Lozan Antlaşmasında da bu mezarlıklar konusu gündeme geldi.

  İngiltere  Dışişleri  Bakanı  Lord Curzon, 08 Aralık 1922 tarihli oturumda, mezarlıklarla ilgili görüşlerini açıklarken, Gelibolu’daki İtilaf Devletleri mezarlıkları konusunda direnmek gerektiğini vurgulamış ve “……Biz savaş sırasında ölen kahraman askerlerimizin ve denizcilerimizin Türk ülkesinin çeşitli yerlerinde bulunan mezarlarını kapsayan toprakların, mülkiyetiyle birlikte müttefiklere verilmesini istemek zorundayız….” demişti. Curzon, sözlerine, bu mezarların bulundukları yerlerin kendileri için “kutsal topraklar” olduğunu, bu konuda da Türkler’in  herhangi bir itirazda bulunamayacağı kanısında olduğunu da eklemişti.

İsmet Paşa, Lord Curzon’un bu görüşlerine cevap niteliğindeki konuşmasında, bütün mezarlara ve özellikle savaş alanlarında ölmüş askerlerin mezarlarına saygı göstermenin Türkler’in bir geleneği olduğuna dikkat çekmişti. İsmet Paşa, Curzon’un konuşmasında söylediği mezarların bulunduğu toprakların mülkiyetine ilişkin olarak kullandığı terimlerin anlaşılır olmadığını belirterek Curzon’dan bu terimleri açıklamasını istemişti. Çünkü Curzon, İtilaf askerlerinin ve denizcilerinin gömülü oldukları toprağın “egemenlik hakkı” (souverainete, sovereignity) yerine “mülkiyet hakkı” (propriete, ownership) terimini kullanmıştı. Lord Curzon, İsmet Paşa’yı, “bu terimleri bilerek kullandığını” ifade ederek yanıtlamıştı.

Fransız Delegasyonu’ndan M. Barrere çok ilginç bir örnek vererek isteklerin haklılığını ortaya koymaya çalışmıştı. M. Barrere, işgal etmiş oldukları bir topraktan söz etmiyormuş da sanki kendi topraklarından bahsediyormuş gibi bir ifadeyle, Suriye’deki Süleyman Şah’ın mezarına ilişkin olarak bu jesti Türkler’e yaptıklarını ve Türkler’den de bu tür bir jest beklediklerini dile getirmiştir.

Alt Komisyon raporu ile ilgili olarak Türk Temsilci Heyeti’nin birinci çekincesi, İngilizler için savaşmak üzere, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerden gelerek can vermiş insanların yattıkları toprak şeridine ilişkin 6. madde de –  Söz konusu toprak şeridi 4,5 km uzunluğunda ve 1,5 km genişliğinde çorak bir toprak parçasıdır. Bugün bu toprak parçasında 19 mezarlık vardır. Bu mezarlıkların arasında bulunan ve yarı dolmuş ya da olduğu gibi duran siper kalıntılarından oluşmuş toprak parçasının her yanında kimlikleri belirsiz başka asker ölüleri de yatmaktadır.  Türk Temsilci Heyeti, bu 19 mezarlığın varlığını kabul etmeye hazır olduğunu bildirmekle birlikte, aynı zamanda, bu mezarlıkları ayıran küçük toprak parçasının bu özel bölge dışında tutulmasını istemişti. İngiliz Temsilci Heyeti ise, bu bölgenin tümüyle bir bütün sayılmasını ve buraya kutsal bir toprak parçası olarak saygı gösterilmesini istemişti.

İŞTE 129 MADDE.

1. Bu toprak parçası, Barış Antlaşması’yla belirtilen amacından başka herhangi bir amaçla kullanılmayacaktır; bu yüzden, hiçbir askerlik ya da ticaret amacıyla ya da yukarıda belirtilen asıl amacı dışında kalan başka hiçbir amaçla kullanılmayacaktır.

2. Türk Hükümeti’nin, bu toprak parçasını – mezarlıkları da kapsamak üzere – denetlemeye her zaman hakkı olacaktır.

3. Mezarlıkları korumakla görevli sivil bekçilerin sayısı, mezarlık başına bir bekçiden çok olmayacaktır. Mezarlıklar dışındaki toprak parçası için ayrıca bekçiler bulunmayacaktır.

4. Bu toprak parçasında, ister mezarlıklar içinde ister dışında, yalnız bekçiler için kesin olarak gerekli konutlardan başka konutlar yapılmayacaktır.

5. Bu toprak parçasının kıyısında insan ya da yük yüklemeyi ya da karaya çıkartmayı kolaylaştırabilecek hiçbir rıhtım, dalgakıran ya da iskele yapılmayacaktır.

6. Bu toprak parçasını ziyaret için gerekli bütün işlemler yalnız Boğazlar’ın iç kıyısında yapılabilecek ve bu toprak parçasına Adalar Denizi kıyısından girmeye, ancak bu işlemlerin tamamlanmasından sonra izin verilecektir.

7. Bu toprak parçasını ziyaret isteğinde bulunanlar silahlı olmayacaklardır; Türk Hükümeti’nin bu yasağın uygulanmasını denetlemeye hakkı olacaktır.

8. Türk Hükümeti, elli kişiyi aşan ziyaretçi topluluklarının gelişinden en az  bir hafta önce haberli kılınacaktır.

08 Mart’ta İngilizler’in teklifine, Türkler karşı bir teklif sunmuşlardı. Bu teklif, İngilizler’in teklifiyle bir maddesi dışında tamamıyla aynıydı. Sadece 8. maddede İngiliz ziyaretçi sayısı olarak teklif ettikleri 50 sayısı, Türk teklifinde 150 kişiye çıkarılmıştı.

 Lozan Antlaşması’na 129.madde olarak da bu hali ile yazıldı.