Tüm dünya Kıbrıs adasında “federal” bir çözümün gerçekleşmeyeceğini anlamıştır. Böyle bir çözümün hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini konu ile yakından ilgilenenlerin tümü -yani BM, AB, ABD ve İngiltere’de- biliyor. Bu durumda “federasyon”dan söz etmek boşuna. Ancak, BM de, AB de her fırsatta iki toplumlu, iki kesimli federasyonun Kıbrıs adası için en uygun çözüm olduğunu iddia ederek Rumları cesaretlendirmeye çalışmaktadır. KKTC ise tanınma yolunu açmak ve bu politikayı iyice yaymak amacında... KKTC’nin  bu çözüm anlayışını Türk Devletleri desteklemektedir. Ancak Türk devletlerinin vermiş olduğu bu desteğe rağmen herhangi bir tanınma girişiminin başlatıldığını söylemek mümkün değil. KKTC’nin ayrı devlet olarak tanınması için ne yapmalı? Tanınma politikası nasıl yönetilmeli?
İlk olarak tanınma yolunun açılması için, KKTC’nin tanınmasına sempati ile bakan devletlere ziyaretler başlamalı. KKTC’den girişim başlamazsa onlardan da tanınma gelmez. Bu ziyaretlerin amacının sadece KKTC’nin tanınmasına ilişkin olacağı da açıkça belirtilmeli. İlk adım atıldıktan sonra, bahsi geçen devletlerin KKTC’yi tanıma yoluna girmeden önce kendi çıkarlarının zarar görmemesi için bir takım önlemler almaları gerekmektedir. Dünya devletleri arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkarlar üzerine kurulmuş olduğunu da unutmamak gerekir. Güçlü bir devlet çıkarlarının zarar görmemesi için hemen önlemler alacaktır. Bu önlemler alınırsa bahsi geçen güçlü bir devlet KKTC’yi tanıyabilir. KKTC’nin tanınma görüşmeleri başladığında, Rumlar bu girişimi engellemek için hemen devreye gireceklerdir. Kısacası, tanınma girişimi tanınma görüşmeleri ile başlatılmalı. Unutulmamalı ki KKTC’nin bağımsız, egemen 40 yıllık bir devlet olarak tanınma isteme hakkı, uluslararası hukuk çerçevesi içinde yer alır...