AÇIKLAMA: Geçen haftaki yazım yazıldıktan sonra Türkiye’de aşı yapılmaya başlandığına dair yanıltıcı haberlerle
hem görsel ve yazılı basın hem de sosyal medya çok fazla haber geçti. Türkiye’de yapılan uygulama Çin tarafından üretme çalışmaları devam eden aşının Faz III uygulaması idi. Bu sevindirici bir haber olsa da henüz aşı olarak yaygın uygulaması alınacak sonuçlara göre olacağından benim yazımın içeriği güncel olarak geçerlidir.
 
Değerli okurlar,
 
Bugün "Gizli ve Öldürücü Düşman: Tromboz (Kan pıhtılaşması)" başlığıyla sizlele birlikteyim.
Kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden ve yaşam kaybına varacak kadar ağır sonuçları olabilen hastalıklardan bir tanesi tıp dilinde tromboz denilen kan pıhtılaşması ve bundan kopan pıhtı parçalarının bilhassa akciğere gidip solunum sistemğindeki damarların tıkanmasına neden olan embolilerdir.
 
Tromboz sıklıkla bacaklarda ve bilhassa baldır bölgesindeki derin toplardamarlar içerisinde görülmektedir. Nadiren hızlı bulgu vermeyen türleri olsa da daha çok geceleri uyukudan uyandıran ve genellikle tek taraflı meydana gelen ve tıkanıklık kendiliğinden açılmadığı takdirde ilerleyen saat ve bazen gün içerisinde ağrının şiddetlenmesi ile seyreden, birlikte bacakta şişmenin görüldüğü bir tablodur.
 
Bu hastalık yalnızca Avrup’da yılda yaklaşık 500,000 insanın ölümüne neden olmaktadır. Bu rakam AIDS, meme kanseri, prostat kanseri ve trafik kazalarında bir yılda ölenlerin sayısının yaklaşık olarak iki katına eşittir.
 
Venoz tromboz her yaşta, her cinste ve ırkta eşit şekilde görülmektedir. Bu nedenle bu rahatsızlığa yakalanacak insanların şans dağılımında önemli bir farklılık göze çarpmamaktadır. Ancak, kişilerde bazı yatkınlıkların olması tromboz açısından riski yükseltmektedir. Tromboz açısından risk faktörlerini temel olarak 3 ana başlık altında toplaabiliriz.
 
A. Geçici Risk Faktörleri:
1. Büyük ortopedik ameliyatlar
2. Kanser varlığı veya cerrahisi
3. Büyük travmalar (Kazalar, yüksekten düşmeler...v.b.)
4. Başka sebeplerle uzun süreler hastanede yatmak
5. Yaşa ya da fiziksel engele bağlı uzun süreli hareketsizlik
6. Hamilelik sırasında
7. Uzun süreli hareketsiz kalınan uzun seyehatler
 
B. Kazanılmış Risk Faktörleri:
1. 65 yaşından büyük olmak
2. Felçli ve bilhassa yatalak olmak
3. Kalp yetmezliği varlığı
4. KOAH (kronik tıkayıcı akciğer hastalığı) varlığı
5. Fazla kilolu olmak
6. Ağızdan östrojen içerikli doğum kontrol hapları kullanmak
7. Sigara içmek
8. Ayak ya da parmaklarda mantar ya da enfeksiyon varlığı
9. IVF (In vitro fertilizasyon - Tüp bebek uygulaması)
 
C. Kalıtımsal Faktörler:
1. Faktör V Leiden Mutasyonu olması
2. Protein S ve C eksikliği
3. Ailede tromboz öyküsü olması
4. Antitrombin eksikliği
Görüldüğü gibi risk faktörlerinin bir kısmı aslında düzeltilebilen risk faktörleridirler. Bunların başında da sigara içmek ve kilo kontrolü gelmektedir. Sigara KOAH’ın da baş nedenlerinden biridir dolayısıyla sigara içmemekle bir diğer risk faktörünü de elimine etmiş oluruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişiler tromboz yönünden son derece dikkatli olmalıdırlar. Sigaranın ayrıca kandaki pıhtılaşabilirliği artırdığı da akılda tutulmalıdır. Sigara özelinde tüm tütün içerikli tüketimlerin benzer etkiler yapacağına da dikkat çekmek gerekir.
Hastanelerde uzun süreli yatan ya da söz edildiği gibi önemli cerrahi girişimler yapılan hastalara trombozu önlemek için varis çorabı tedavileri ya da pıhtı olmasını önlemek için kan sulandırıcı tedaviler zaten önleyici olarak yapılmaktadır. Rahatsızlığı evde ya da bir sağlık kurumu dışında başlayan kişilerin ise problemi ciddiye almaları ve zaman yitirmeden hekime başvurmaları hem komplikasyonların önlenmesi hem de problemin ölümcül sonuçlarından korunulması bakımından çok önemlidir.
Bilhassa baldır bölgesinde başlayan trombozlarda pıhtı seviyesi diz üzerine çıktıkça ve özellikle kasık bölgesine kadar uzandıkça emboli atma riski de o oranda yükselmektedir.
Venöz trombozun en sık karşılaştığımız komplikasyonu tedavi sonrasında bile bacaklardaki derin toplardamar sisteminde kalıcı yetmezlik tablosunun ortaya çıkmasıdır. Toplar damarlar içerisinde bulunan ve kanın sürekli yukarıya kalbe doğru akmasını sağlayan kapakçıklar oluşan pıhtı nedeniyle hasarlanır ve çalışamaz hale gelirler. Bu durumda kalbe doğru yönlenmesi gereken kan bacaklarda göllenmeye ve bilhassa diz altından itibaren ayak ve bacaklarda şişkinlikerle seyreden kronik venöz yetmezlik tablosuna dönüşebilmektedir. Bu hastalarda zaman içerisinde ayak bileği etrafında iyileşmeyen yaraların açılmasına kadar varan arzu edilmeyen durumlar gelişebilir.
Venöz trombozun karşılaştığımız en önemli komplikasyonu ise sıklıkla ölümcül sonuçları olan akciğer embolisi (Pulmoner emboli)dir. Bilhassa diz ve kasık bölgesine kadar uzanmış pıhtıların varlığında pıhtıdan kopan parçalar kalbin sağ tarafı aracılığıyla pulmoner arter denilen akciğer damarına gider ve orayı tıkar. Kan akciğere ulaşamaz ve dolayısıyla oksijenlenemez. Bu durum aynı zamanda sağ kalp kasında da, artan basınç nedeniyle yetmezliğe neden olur. Hasta ise bu tabloyu göğüste ani başlayan ağrı, nefes almada zorlanma ve hızlı nefes alıp verme ve çarpıntı olarak hisseder. Zamanında müdahale edilemeyen vakalar nerdeyse %60-75 oranında ölümle sonuçlanır. Pulmoner (akciğer) emboliler gerçekleştikleri zaman ölüm oranı gerçekten yüksek olan tıbbi problemlerdir. İster ilaçla ister cerrahi olarak tedavi edilsinler risk çok fazla değişmemektedir.
Venöz trombozun teşhisinde en çok kullanılan en hızlı ve en pratik tanı yöntemi Renkli Dopler Ultrasonografi uygulamasıdır. Tanısı teyit edilen hastalarda ilk yaklaşım, oluşan pıhtıyı eritmeyi amaçlayan kan sulandırıcı tedaviler olmaktadır. Bu tedaviler ağızdan, cilt altından ve/veya damardan yapılabilmektedir ancak ilk dozların damardan yapılması etkinlik açısından biraz daha fazla tercih edilen bir metoddur. Belli bir doygunluğa ulaşıldıktan sonra ağızdan tedaviler ile devam edilebilir. Eğer hastalardaki tromboz düzeyi bilhassa kasık bölgesine kadar çıkıyorsa ve hasta erken dönemde (ilk 15 gün) başvurmuşsa pıhtı eritici uygulamalar ile pıhtının eritilmesi ve yine kan sulandırıcı tedavilerle tedaviye devam edilmesi mümkündür. Yine ilk 20-25 gün kadar sürede olan başvurularda hem mekanik pıhtı temizleme ve birlikte pıhtı eritici tedavi verilip tekrar kan sulandırıcı tedavilerle devam edilebilir. Ayrıca hastalar dışardan damarlara basınç uygulanması ve pıhtılaşmanın önlenmesi amacıyla varis çorapları kullanmaya yönlendirilebilir. Kan sulandırıcı tedaviler en az 3 ay ortalama 6 ay süreyle ve devamında hastanın durumuna göre ömür boyu olacak şekilde planlanır.
Pulmoner emboli varlığında ise hastaya mutlaka ekokardiyografi ve eğer mümkünse ilaçlı bilgisayarlı tomografi çekilmesi ve tanının teyit edilmesi gerekmektedir. Eğer ekokardiyografide sağ kalpte basınç artışı meydana gelecek kadar ciddi bir emboli varsa derhal pıhtı eritici tedaviye başlanmalıdır. Ardından kan sulandırıcılarla tedavi devam ettirilmelidir. Pıhtı eritici tedavi alma olanağı olmayan hastalarda ise cerrahi yaklaşım ile pıhtının temizlenmesi alternatif olarak gündemde olacaktır. Bu durumdaki hastalarda emboliye bağlı kronik pulmoner hipertansiyon kalıcı bir sekel olarak yerleşebilir. Daha ileri boyutlarda bir tıkanıklık ise doğrudan yaşama mal olacaktır.
Venöz tromboz ve pulmoner emboli günmüzde o kadar yaygınlaşmışlardır ki sadece Amerika Birleşik Devletlerinde bu hastalığın teşhis ve tedavisine yılda yaklaşık 16 milyar Amerikan doları para harcanmaktadır. Son derece ölümcül komplikasyonları olan bu rahatsızlıktan korunmak için bilhassa risk faktörleri olan kişilerin ne gibi önlem almaları gerektiği hususunda mutlaka kalp ve damar cerrahisi uzmanları ile görüşmeleri ve arzu edilmeyecek durumların daha en başından önlenebilmesi son derece önemlidir.
Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.