Türkiye’deki nihai siyasi iradenin son derece pratik ve karşılığını geniş bir yelpazede bambaşka konu başlıklarında alarak Kıbrıs’ta açılım yapabileceğini tahmin edebiliyoruz.
 
Türkiye’nin şu veya sebepten ya da niyetten dolayı kendi kazarak girdiği çukurdan çıkmak için açılımlara ihtiyacı olduğunu da biliyoruz.
 
Türkiye’deki iktidar bir taraftan ekonomideki darboğazı diğer taraftan da mart ayındaki yerel seçimleri de düşünerek Kıbrıs sorununu ipotek ettiği MHP’yi hesaba katarak hareket etmek durumunda olduğunu da biliyoruz.
 
Sırtında iktidar olmanın doldurduğu küfeyi taşıyan MHP değil.
 
Diğer taraftan yılların “Makariosçu” ve “Grivascı” bölünmesi aşılarak Hristodulidis’te bütünleşerek iktidarı devralan koalisyonun içinde Kıbrıslılık üst kimliğini ve federasyonu benimsemeyen ama ara çözüm ile ilerlenmesi gerektiğine inananların olduğunu da biliyoruz.
 
ABD, İngiltere ve AB’nin de Kıbrıs sorununu çıkarları doğrultusunda farklı bir evreye geçirme isteğini de biliyoruz.
 
Hadi Kıbrıs Türkünün isteklerini bir kenara koyalım kendimiz için bir şey istemek ayıp olur! Türkiye ile ilgili görüntüden başlayarak ortaya çıkan bu resimden vazife çıkarıp ne yapılması gerektiği ile ilgili uygun bir üslup ile ilgili ilk adımı iktidarı ve muhalefeti ile birlikte niye Kıbrıs Türk siyaseti atmasın?  
 
Bütünlüklü çözüme ve federasyona en azından hayır derken barış üslubu ile ara çözüm yoluna girmenin çağrısını, niye Kıbrıs Türk siyaseti açık açık yapmıyor?
 
İki devletli çözüm ile el yükseltmenin de bir hasat zamanı olması lazım değil mi?
 
Havadaki tüy misali varlığı olup ağırlığı olmayan Kıbrıs Türkü adına dünya önünde, hele hele Pile ’deki görüntüden sonra, doğru bir mesaj verme fırsatını niye heba ediyor?
 
Türkiye devleti, Yunanistan ile sorunlarını çözme adına farklı bir evreye geçerken, biz niye Rum liderin günün koşullarının gerisinde kalan söylemlerinin arkasına saklanıp geri duruyoruz?
 
Rum lideri bizim iki devletli çözüm söylemimiz ikna etmeyecek ama atacağımız adımlarla soruna taraf olan aktörlerin onu ikna etmesine pekâlâ da bir katkı yapabiliriz. Bu iki devletli çözüm çağrısı ile olmayacağı kesin.
 
Fiili durumdan en fazla zarar gören ve günden güne yok olan Kıbrıs Türkü ve bizi biz yapan değerlerimiz değil mi?
 
Makamlara gelme, orada tutunma ve bir şey olma hırsı ile siyaset yapanların artık bir şeyi başarma hırsı ile bu toplumun en hayati konusunda fark yaratmaları için üslup değişikliği ile ara çözüm sürecini zorlama ve istekli olma tarihi bir fırsat değil midir?
 
Siyaset temsil ettiğin toplumun tümünün hayatında, ama öncelikli olarak bundan en fazla etkilenenlerin hayatında, olumlu fark yaratmak için yapılması gerekmez mi?