Kıbrıs sorununu çıkarları doğrultusunda farklı bir evreye geçirme isteğinde olanlar Türkiye’deki siyasi iradenin yeri geldiğinde pratik ve karşılığını geniş bir yelpazede bambaşka konu başlıklarında alarak Kıbrıs’ta açılım yapabileceğini tahmin ediyorlardır.
Türkiye’nin şu veya bu sebepten dolayı kazarak girdiği çeşit türlü çukurdan çıkmak için bazı konu başlıklarında önceliklendirme yaparak açılımlara ihtiyacı olduğu da biliniyor.
Türkiye’deki iktidar bir taraftan ekonomideki darboğazı diğer taraftan da iç siyasetteki dengeleri düşünerek Kıbrıs sorununu ipotek ettiği MHP’yi hesaba katarak hareket etmek durumunda olduğu da tahmin ediliyor.
Sırtında iktidar olmanın doldurduğu küfeyi taşıyan MHP olmadığı ve bunun giderek iktidar saflarında bir sıkıntıya sebep olduğu da basına yansıyor.
Diğer taraftan yılların “Makariosçu” ve “Grivascı” bölünmesi aşılarak Hristodulidis’te bütünleşerek iktidarı devralan koalisyonun içinde Kıbrıslılık üst kimliğini ve federasyonu benimsemeyen ama ara çözüm ile ilerlenmesi gerektiğine inananların olduğu da biliniyor. Bunlar azınlıkta ama piknik ateşi gibi akıllı bir yaklaşımla alev alması muhtemel bir çoğunluğa dönüşebilir.
Kamuoyunun dikkatinden kaçmıştır ama bu değerlendirmenin parçası olarak belki de bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı adayı olacak olan eski Rum Maliye Bakanı Yeorgidas’in farklı bir yolun denenmesi yönünde geçenlerde verdiği demeci de bu çerçeveye oturtulabilir. Basında yer alan o kısa demeci bulup okuyun.
Rum tarafı bizi devletin içinde istemiyor, biz de Rum ile ortak bir devlet çatısı altına girmeye can atmıyoruz. Rum ama Maraş’ı istiyor biz de üzerimizdeki ambargoların kalkmasını istiyoruz.
Federasyona hayır derken, Türkiye’nin en azından sırtında iktidar olmanın ağırlığını taşıyan kesiminin bilgisi dahilinde bir barış üslubu ile ara çözüm yoluna girmenin çağrısını, niye Kıbrıs Türk siyaseti iktidarı ve muhalefeti ile açık açık yapmıyor?
Ara çözüm süreci iki tarafın esas istediğinin önemli bir bölümünü federal devlet çatısı altına girmek için vereceği tavizleri vermeden alma ihtimalini doğurabilir. Bu yeni sürecin ana teması sana faydası olmayanı verip, karşılığında sana ekonomik değer katacakları alarak ilerlemektir. Gerçekçi olan da budur.
Kıbrıs konusunu Rusya’yı da arka plana iterek farklı bir evreye geçirmek isteyen tarafların Rum siyasi iradesini ve diğer aktörleri “iki devletli çözüm” söylemimiz ile ikna etmeyecek olduğumuzu biliyoruz.
Niye Rum liderin günün koşullarının gerisinde kalan söylemlerinin arkasına saklanıp onun söylemlerine “iki devletli çözüm” diye cevap verip aslında biz geri duruyoruz?
İki devletli çözüm çağrılarımızın bir el yükseltme çabası olduğu biliniyor.
İki devletli çözümü her fırsatta dillendirmek yerine kademeli ara çözüm çağrısı ile soruna taraf olan tüm aktörlerin Rum tarafına baskı yapmasına pekâlâ da bir katkı yapabiliriz.
Türkiye’nin de çıkarları doğrultusunda ortaya çıkan resimden vazife çıkarıp ne yapılması gerektiği ile ilgili uygun bir üslup ile ilgili ilk adımı iktidarı ve muhalefeti ile birlikte niye Kıbrıs Türk siyaseti atmasın?
Beklemenin Rum tarafının da elini günden güne incelttiği bir gerçek ama varlığı olup ağırlığı olmayan ve günden güne yok olan Kıbrıs Türkü ve bizi biz yapan değerlerimiz değil midir?
Devlet çatısı altına girmeden ve senin için değeri olmayıp karşı taraf için değeri olanı verip yola devam etmek tek çıkar yoldur. Ara çözüm statü yükseltmez ama ara çözüm sürecinden başarıyla geçmeden de statü yükselmez. Ara çözüm süreci tanınmamış olmanın, halkın üzerine getirdiği sıkıntıları ortadan kaldıracak zemini sağlar.
Bunu iki devletli çözüm söylemimizi dillendirmeden başarmak daha gerçekçi bir yoldur.