Ne fark eder, tarih ister Temmuz 2017 olur, isterse Haziran, önemli olan içerik!
BM Genel Sekreteri Guterres’in çerçevesine dayandırarak sayın Akıncının “Konuşma görüşme meselesi değil. Bu ilkeler kabul ediliyor mu edilmiyor mu? Eğer kabul ediliyorlarsa, ben kabul etmeye hazırım, bunu açıklasınlar” teklifi üzerinde daha çok konuşulacağı görülüyor!
Cumhurbaşkanı Akıncının ifadeleriyle “resmi belge olarak değil, non- paper olarak geldi dediği “Guterres çerçevesi” her nedense CransMontana görüşmelerinin kesilmesinden beri hiç telaffuz edilmedi!
Altı madde içerdiği ifade edilen bu çerçeve, neden vatandaşa açık, açık anlatılmıyor?
Örneğin dönüşümlü başkanlık!
Dönüşümlü başkanlığa her dönemde şiddetle karşı çıkan Rum tarafı buna da kendilerince bir formül yaratarak dönüşüm oranı 2 yıla bir yıl olarak, o da “eş başkanlık” uydurmacası altında masaya getirildi.
“Gelin Guterres çerçevesinde görüşelim” dediğiniz bu mu?
Çerçeve içinde Türk tarafının sürpriz olarak sunduğu, aylar sonrasında da geri aldığını açıkladığı harita var!
Haritanın nereleri kapsadığı biliniyor mu? Vatandaşa bu açıklandı mı?
Masaya konan bu haritaya karşılık Rum kesiminin daha büyük taviz talepleri ile karşımıza çıkacağı bilinmiyor muydu?
Mülkiyet konusuna gelince;
Kuzeye kaydırılacak binlerce Rum Kıbrıslı ya ilaveten, Rumların asla kabule yanaşmadıkları ve yanaşmayacakları “Güneye bırakılacak topraklarda, eski mülk sahiplerinin gözetileceği, kuzeyde kalacak topraklarda da ise içinde yaşayanları gözetecek bir sistem kurulması” teklifi!
Çerçevede uzlaşı olmayan noktalardan biri de bu!
Çerçevede adaya yerleşmiş bulunan Türk ve Yunan vatandaşlarına eşit ve adilane muamele uygulaması ki bu husus Rumlar tarafından Türkiye nin seksen milyon nüfusunun Kıbrıs a kaydırılması olarak algılandı.
Kıbrıs Türkünün üzerinde hassasiyetle durduğu ve kırmızı çizgi olarak tanımladığı “garantörlerin tek yanlı olarak müdahalede bulunmasının sürdürülebilir olmadığı” hususu da çerçevede yer alan önemli başlıklardan.
Düşüne biliyor musunuz,Zurihve Londra anlaşmaları uyarınca Türkiye üç garantörden biri olmasına rağmen, 1963 Aralığından 20 Temmuz 1974 e kadar ki zaman dilimi içinde adada Türklere uygulanan mezalimlere rağmen doğrudan çıkarma yaparak müdahale edememiş, göçler, katliamlar on bir yıl fasılalarla devamı sonrasında ancak çok bariz 15 Temmuz darbesi sonrasında adaya müdahale edebilmiştir.
Dünya ülkeleri adada yaşananları gördüğü, izlediği halde kayıtsız kalmıştır!
Yaşananları görmezden gelerek yeniden aynı hatalara düşmek affedilemezdir!
Hele aşamalı olarak adanın askersizleştirilmesi aynı hatanın devamı niteliğindedir.
Son ABD-İngiltere ve Fransa nın Suriye ye gerçekleştirmiş olduğu misilleme hareketi bunun en önemli belgesidir. İngiliz üsleri ne denli önemli ise adada Türk askerinin varlığı, Kıbrıs Türklerinin varlığı nedeniyle bunun da ötesindedir.
Guterres çerçevesinde uzlaşı yolu aramak inancım o ki güneye yama olmaktan öte bir şey değildir!