Şu yıllar nasıl da geçmiş... 20 Temmuz, 1974’ün üzerinden tam koca 50 yıl geçmiş. 50 yıl öncesini hatırlamak, hatta 11 yıllık getto hayatımızı hatırlamak, bizleer için çok önemlidir.
20 Temmuz sabahı mevzideki nöbetiden henü çıkmıştım ki, saat sabahın 04.00’ünü gösteriyordu. Bayağı hava gergindi.
Nöbeti arkadaşıma devredince bölükte bir çay içmeye gitmiştim ki, o bölgede ikamet eden bir elçilik mensubu, elinde küçük bir valizle ve aşi, çocuğu ve örtülüü anne veya kayınvaldesi ile valksvagen arabasına bibmin evinden ayrılıyordu ki, o elçilik mensubuna sormuştum.
“Emin bey hayırdır” diye sorduğumda bana “Elçilik binasına sığınıyoruz ne olur ne olmaz” demişti.
O an içime kurt düşmüştü. Türk askeri çıkarma yapıyor herhalde, demiştim içimden.
Bölükten hemen ayrılmıştım ki ilk kurşunu bana sıkmıştı karşı mevzideki Rumlar. Mecburen arka sokaklardan dolanarak mevzime gitmiştim. Arkadaşıma şöyle demiştim:
“Türk askeri çıkıyor.”
Mevzide kullanmak üzere bir küçük cep radyomuz vardı yanımızda. Saat sabahın beşini gösteriyordu ki, Denktaş’ın o ünlü konuşmasını veriliyordu radyodan.
“Kahraman Mücahitler, kahraman halkım, Türk askeri şu andan itibaren adanın dört bir tarafından çıkarma yapmaya başlamıştır” diyordu Denktaş. Denktaş’ın bu sözleri Rumları deli divane etmişti. Bekledim de gelmedin şarkısını çalan Rumlar...
O an gözlerimden yaşlar boşalmıştı. O gözyaşları, uzun acıların ve Türkiye hasretinin gözyaşlarıydı. Tam on bir yıl beklemiştik o anı.
Onbir yıllık getto hayatımızda ne kadar çok masum Türkü sokaklardan toplayıp katletmişti Rumlar.
Mevzide kurşunlarımı sıkarken şöyle diyordum alçak sesle.
“Bu kurşun bomba yaparken ölen şehitlerimiz için, bu kurşun Tuncer ve Aziz için, bu kurşun da banyo küvetinde katledilen binbaşı Dr. İlhan’ı eşi ve çocukları için” diyordum. İçimde öyle bir acı vardı.
Mevzimizin bulunduğu yerden Türk paraşutçuları göremiyorduk. Lakin haberler bize ulaşıyordu. Türk paraşutçular Hamitköy ve Girne Boğazına iniyordu.
Artık kesin olarak inanmıştık Türk askerinin geldiğine.
Rumlar yıllarca bize o şarkıyı çaldı.
“Bekledim de gelmedin.”
Rumlar Türk askerinin çıkarma yapacağına inanmıyorlardı. İnanmıyorlardı ama yine de adanın bütün sahil şeridine devasa beton mevziler yapmışlardı.
Türk askeri çıkarmayı Karaoğlanoğlu plajının sahil şeridinden yapmıştı. Türk askeri en büyük zayiatı o çıkarmada vermişti. Bazı askerlerin boyunlarında muskalar vardı. O bir inancın ve manevi gücün sembolüydü.
Türk askerinin sınırlı oparasyonu önce Girne’den başlamıştı. Sonra o çember yavaş yavaş genişledi. Genişleyen çember ta Vasilya’ya kadar uzanıyordu. Biz mücahitlerse, mevzimizden ta Vasilya’daki orman yangınını izliyorduk. Artık Lefkoşa ile Gürne bir bütün olmuştu.
Birinci Harekat sonrasında rahmetli Denktaş Bey uzlaşmak için Viyana’ya hareket ediyordu. Maksat adaya huzurun gelmesiydi.
Denktaş-Kleridis görüşmesinde yapılan bütün teklifleri Kleridis elinin tersi ile itmişti. Zamanın Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Viyana toplantısından olumlu birşey çıkmayınca, şöyle bir telefon yapmıştı Ankara ile.
“Ayşe tatile çıkabilir.”
Bu bir şifreydi. O şifreli konuşmada murad edilen şey, Türk askerinin İkinci Barış Harekatı’nı başlatabileceğiydi.
Nitekim İkinci Barış Harekatı Lefkoşa’dan Gazimağusa’ya kadar uzandı. Rum ve Yunan sürüleri Türk tanklarının önünden çil yavrusu gibi koşuşuyordu. Ve İkinci Harekat da tamamlanmıştı. Doğudan batıya kadar çekilen özgürlük çizgisi...
Lakin Rumlar yine yapacaklarını yapmışlardı. Muratağa, Sandallar ve Atlılarda savunmasız kadın, ihtiyar ve çocukları katlettiler. Maalesef o katliamda ben de öz halamı kaybettim.
En büyük sıkıyı güneyde kalan kardeşlerimiz çekmişti. Taşkent’in bütün erkeklerini katletmişlerdi. Türk erkeklerini de stadyuma kapamışlardı, Ağustos sıcağında.
Daha sonraki zamanda Denktaş’la Kleridis arasında “Nüfus Mübadele Anlaşması” imzalanmıştı. Kuzeydeki Rumlar güneye, güneydeki Tüürkler de kuzeye nakledilmişti.
Rumlardan boşalan evler ne olacaktı? Güneyden gelen kardeşlerimiz sokakta mı yatacaklardı? Dolayısı ile bütün Rum evleri İskan Dairesi kriterlerine göre göçmenlerimize dağıtılmıştı. Güney’deki Türk evleri de Rumların iskanına ayrılmıştı.
Harekatın üzerinden bir 50 yıl geçti ve Rumlar hala aynı Rumlardır. Uzlaşmaz, bizimle adayı paylaşmaz Rumlar...
Şu veya bu şekilde Kıbrıs meselesi sonlanacak. Nasıl ve ne şekilde sonlanacak hala o meçhuldur.
Değil mi ki kuzeyde bir vatan ve bir devletle bayrak yarattık... Değil mi ki kuzeyde kendi topraklarımızda kendi egemenliğimizde yaşamaya devam ediyoruz...