“Makarios, Rum Yönetiminin başında kaldığı sürece Kıbrıs ihtilafına çare bulunması beklenemez, beklenmemelidir. Rum halkı bunu böyle bilmeli, başlarını ellerinin arasına alarak düşünmeli, sorumlu tarafın kim olduğu hesabını yapmalıdır. Eğer onlarda Türkler gibi hakiki, ebedi bir barış istiyorlarsa Makarios’tan kurtulma çarelerini aramaları ve bulmaları kaçınılmazdır. 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ta bulunan iki adet İngiliz üssünün konumları 16 Ağustos 1960 günü imzalanan Garanti Antlaşması ile kayıt altına alınıyordu. Söz konusu Antlaşmanın 3. maddesi aynen, “Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında Birleşik Krallık egemenliği altında bırakılmış olan bölgelerin bütünlüğüne saygı göstermek yükümünü yüklenirler ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bugünkü tarihte Lefkoşa’da imzalanmış olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kurulmasına Dair Antlaşma uyarınca sağlayacağı hakların Birleşik Krallık tarafından kullanılmasını ve bundan yararlanmasını garanti ederler” diye yazmaktadır. Bu nedenle son günlerde Crans Montana da yaşananlardan sonra üsler konusu yeniden gündeme taşınıyor.
İngiliz toprağı olarak kabul edilen bu alanın ada topraklarının %13’üne denk geldiğini de belirtmeden geçemeyeceğiz. İngilizler bu arazinin kullanımı konusunda antlaşma gereği son derece özgürdürler. Bu nedenle belli zaman aralıklarında işsiz kaldıklarından olacak veya dikkatleri başka tarafa çekmek için konuyu üslere getiriyorlar. Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde de her iki tarafın ‘Evet’ demesi sonrasında üs bölgelerinde bulunan bir kısım arazinin Türkler ve Rumlar arasında bölüştürüleceğini duyuruyorlardı. Paylaştıracakları veya dağıtacakları arazinin %90’ını Rumlara %10’unu da Türklere vereceklerini söylüyorlardı. Bu paylaşımdan Türklere düşecek olan miktarın ucundan acık olacağı kendiliğinden belli oluyordu.
Konuya ilişkin müzakerelerin mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri ile gizli pazarlıkların yapıldığına ilişkin haberler Rum basınında yer alıyor. Bizler erken seçimi gündemimize aldığımızdan olacak konunun üzerinde herhangi bir açıklamaya rastlayamıyoruz. Konuyu bilenlerin anımsaması bilmeyenlerin de öğrenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle adanın güneyinde görevli İngiliz Yüksek Komiseri Bay Mathew Kidd’in geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamasına değinmeden geçemiyoruz. Ne de olsa sahibinin sesi olarak İngiliz Kraliçesi adına konuşuyordu.
Bay Kidd’in açıklamasında İngiltere’nin AB’nden ayrılması nedeniyle adadaki İngiliz üslerinin statüsü ile ilgili olarak müzakerelerde Kıbrıs Türklerinin taraf olmadığını savlıyordu. Ülkesinin AB’nden ayrılmak istemesini kendi sorunları olarak bir köşeye koyuyoruz. Bay Kidd konunun ülkesi ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında konuşulacağını söylüyordu.
Şimdi doğru oturup doğru konuştuğumuz da 16 Ağustos 1960 günü imzalanan antlaşmada İngiltere’nin AB’ne üye olmadığı gibi mendil büyüklüğümdeki ülkede üye değildi. Anılan tarihte imzalanan antlaşmanın altında Kıbrıs Türklerinin temsilcilerinin de imzaları vardır. Bu nedenle sürdürülmesi düşünülen pazarlıklara Kıbrıs Türklerinin temsilcilerinin de katılmasını uluslararası hukuk kuralları kayıt altına alıyor. Aksi durum İngiliz adaletinin sorgulanmasını gündeme taşıyacaktır. Bu nedenle öncelik ve ivedilikle Ulusal Konsey’in kurulması gerektiğini bir kez daha kaydetmek istiyoruz.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ve eşit ortağı olan Kıbrıs Türklerini yok saymanın İngiliz adaleti ile ne kadar örtüştüğü konusuna açıklık getirilmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…