‘’Jet’’ olayını devletin içten çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve
fiiliyatta nasıl çalıştığını gösteren bir kesit olduğu için bizim ‘’Susurluk’’ vakamız diye adlandıranlar oldu.
‘’Jet krizi’’ sonrası bir de emirname krizi ortaya çıkınca telefonda siyaset ne durumda diyeara ara konuştuğum oğlu da dahilbabadan, dededendört nesil koyu partiliçocukluk arkadaşım bana İstanbul’da geçen bir fıkrayı hatırlattı.
İstanbul’da adamın biri kafayı çekmiş otobüse binmiş.
Girer girmez de ‘’bu otobüsün ön tarafındakiler boynuzlu, ortadakiler ib**, arkadakiler de pe****** demiş.
Bunu demesiyle de en önde oturan şoför frene aniden basmış, bizimkinin boğazına hiddetle sarılıp ‘’öndeki boynuzluların hangileri olduğunu tek tek bana bir göstersene sen’’ demiş.
Bizimki, yediği haltın farkında ‘’şoför bey öyle bir fren yaptın ki, hepsi birbirine karıştı, ben nasıl ayırt edeyim ki şimdi’’ demiş.
‘’Anlayacağın gardaşcığım dedi çocukluk arkadaşım partilerin içi de dışı da bu aralar o ani fren yapan otobüsün içi gibi.’’
Bir taraftan virüs bir taraftan karabasan gibi bastıran ekonomik daralma ve işsizlik ile herkesin aklı karışmış, bildiğini unutmuş, neyi öğreneceğini bulup öğrenme ve yaşama tutunma derdinde.
Partili olduğumuzu bilen insanlar yolda önümüzü keser ve söver. Bir anda aç, parasız, işsiz insan doldu ortalık. 4-5 aydır kira ödeyemeyen insanlar var. Ev sahipleri kirayı istemeye korkar oldu.
Sesleri daha tam çıkmıyor ama birçoğunun evindeki ekmeği bayatlamaya yüz tuttu. Açlık, işsizlik ve umutsuzluk, virüs ile mücadeleye benzemez.İşsiz, umutsuz, aç insanı kolay kolay evde de tutamazsın.
Bu durum daha ne kadar süre böyle devam edebilir diye sordum.
‘’Toplumsal bıkkınlık ve çaresizliğin geldiği seviye 12 Eylül 1980 darbesi öncesi Türkiye’yi andırıyor’’ dedi.
Terör yok Allaha şükür ama toplum üzerindeki etki ayni demeye getirdi.
Üniversiteyi Türkiye de okumuş olan arkadaşım, ‘’12 Eylül sabahını çok büyük bir kesim nasıl bir coşkuyla karşıladı hatırlasana’’ dedi.
Yalnızca Kıbrıs sorununu kastederek değil ama daha düne kadar ‘’kırmızı çizgi’’ dediğimiz öyle olasılıklar coşkuyla karşılanabilir ki aklın hayalin durur diye de ekledi.
Arkadaşımın işaret ettiğidiğer bir husus da şu andaki en büyük iki parti olan UBP’nin ve CTP’nin bile gün gele bu topluma iki ayrı parti olarak fazla bile geleceğiydi.
1970’li yıllarda ve sonrasında doğanlar için bu 12 Eylül benzetmesi pek bir şey ifade etmeyebilir. Yine de bu benzetmeyi partiler üstü bir ortak akılla düşünmek ve irdelemek lazım.
Bunun için de topluma farklı bir çağrı lazım.
‘’Toplumda bunu ortak bir çekim gücü yaratarak yapabilecek kapasitede lider de yok ki’’ dedi arkadaşım.
Baksana daha iki yıl öncesine kadar umut olanÖzersay, Tatar ve Erhürman’ı bile siyaset umut olmaktan çıkartıp bir çırpıda öğüttü. Akıncı’yı hiç sorma. O bambaşka bir dert oldu.
Dilim ‘’12 Eylüllük’’ gibi demeye varmıyor ama toplumun bir bütün olarak durumu ani fren yapan otobüsün içi gibi.
Hangi fıkrayı ya da size çağrışım yapan travmatik benzetmeyi yaparsanız yapın hepsi ayni ortak görüntü ve duyguya çıkıyor.
Darmadağın, belirsiz ve umutsuz.