Resmi siyasetimiz ne?
Uygar dünya ile “ilişki” kurmak yerine; Arapların ve Türkümsü’lerin paçasına yapışmak…
Bu yüzdendir ki; Avrupa’da yaşanan “uygarlığı” bir üst düzeye taşıma çabalarına, bön bön bakıyoruz…
Oysa; aramıza sınırlar döşediğimiz “modern dünya” bugünlerde özgürlükleri daha da nasıl genişletebileceğini konuşuyor…
Bizler; ne yapalım da, aydını, gazeteciyi, yazanı-çizeni, farklı düşüneni “cezalandıralım” diye yasalar yaparken; dünyanın başka coğrafyalarında insanlar “bu kadarı bile yetmiyor” diyerek var olan düşünce özgürlüğünün sınırlarını zorluyor…
İki yıldan beridir; Avrupa Birliği’nin kurumları “Media Freedom Act” üzerinde çalışıyor…
Geçen hafta sonu; Avrupa Konseyi, AB Komisyonu ve AB Parlamentosu “Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası” üzerinde mutabakata vardı.
Bu “uzlaşı” bir süre sonra, AB Parlamentosu’nun “Eğitim Kültür Komitesi”nde ele alınacak, oradan da Genel Kurul’a gidecek…
Tasarının “pişirilmesi” sürecinde, ben de Strazburg’taki tartışmaların bir bölümüne katıldım. AEJ (Avrupa Gazeteciler Birliği) Kıbrıs Birimi olarak yasayı tanıtmak amacıyla “iki toplumlu” birkaç etkinlik düzenledik. Birçok uluslararası medya kurumu ile işbirliği yaptık…
Yasa; medya patronluğu konusunda “şeffalığı” düzenliyor. Devlet ilanlarının “adilane” bölüşümünü garanti altına alıyor. “Editoryal bağımsızlık” ilkesini ve çoğulculuğu öngörüyor.
Ancak; bu konuyu bu hafta ele almak istememin asıl nedeni şu:
Son bir haftada, Brüksel’de yasaya son noktayı koyma sürecinde, çok ilginç tartışmalar yaşandı. “Kıbrıs Cumhuriyeti” ise o küçücük boyu ile oralarda işleri epeyi karıştırdı ve sonunda “tükürdüğünü yalamak” zorunda kaldı…
Yasa, yukarıda sözünü ettiğim bu üç AB kurumu arasında görüşülürken, tam 8 tane AB üyesi (Fransa, İtalya, Malta, Yunanistan, Kıbrıs, İsveç, Finlandiya) ortalığı karıştıran bir “madde”nin tasarıya eklenmesini istediler.
Bu ülkelerin talebi; “devletin gazeteciyi izlemesi” konusunda yetkili kılınmasıydı.
Yani; bir devletin “istihbarat servisi” eğer uygun görürse, “milli güvenlik” gerekçesiyle bir gazeteciyi takibe alabilecekti…
Hatta; gazetecinin telefonuna, bilgisayarına “casus uygulama” yüklemesi dahi mümkün olacaktı.
Bu konuda öneriyi imzalayanlar arasındaki Malta, Yunanistan ve Kıbrıs gibi ülkeler “sabıkalı” durumlarından dolayı, işin içine AB’yi de karıştırmak istemiş olabilirler…
Yunanistan ve Malta; Avrupa’da son yıllarda gazeteci katledilen dört ülkeden ikisi…
Gelelim; “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne…
Araştırmacı gazeteci, kitapları Türkçeye de çevrilmiş bulunan Makarios Druşotis, polis ve gizli servis ajanları tarafından takip edildiğini, telefonuna ve bilgisayarına casus yazılım yüklenmiş olduğundan şüphelendiğini, kanıtlarıyla birlikte defalarca polise bildirdi ve şikayetçi oldu.
Makarios, son olarak Eylül 2022’de “Mafia Devleti: Çete, Kıbrıs’ta Hukuğun Üstünlüğünü Nasıl Yıktı?” adlı bir kitap yayımlamış ve belgelerle; başta Anastasiades’le ilişkilendirilen “altın pasaport” skandalı olmak üzere birçok yolsuzluğu gün yüzüne çıkarmıştı.
Uluslararası 5 büyük gazeteci örgütü, Kıbrıs Cumhuriyeti Başsavcısı’na ortak mektup göndererek bu konunun soruşturulmasını ve suçluların mahkemeye çıkarılmasını talep etmişti.
“Kıbrıs Cumhuriyeti” bu konuda hiçbir adım atmadı…
Hatta, Brüksel’de bu yeni yasaya “gazeteci izlenmesi yetkisi”ni sokuşturmak için seferber oldu…
Daha bir hafta öncesine kadar Kıbrıs Rum gazetelerinin manşetlerinde “Hükümet, devletin gazetecileri izlemesini destekliyor” manşetleri yer alıyordu…
Tabii Rum tarafında gazeteci örgütleri, ortalığı ayağa kaldırdılar…
Gazeteci izlenmesini “Demokrasiye büyük tehdit” olarak gördüklerini açıkladılar…
Arkasından Başkan Hristodulidis “Euronews” ekranlarına çıktı ve “Kıbrıs, gazetecilerin hiçbir koşulda izlenmesini kabul etmez” diye açıklama yaptı…
Bu; Hristodulidis için tam bir “U dönüşü”ydü…
Olsun… Başlarına tuğla düştü diyelim…
Sonuçta ciddi bir yanlıştan bir haftada döndüler…
Tasarı, büyük bir olasılıkla önümüzdeki aylarda yürürlüğe girecek…
Artık; bir Avrupa devletinde gazeteciyi takip etmek, telefonuna el koymak, içindeki bilgileri kopyalamak mümkün olmayacak…
Peki, daha demokratik bir dünya için güzel bir haber de; bize ne oluyor?
Biz; o dünyanın dışında Araplarla, Türki’lerle “sehpa üstü bayracık”larla uğraşırken, dünya gazetecilerin özgürlük alanlarını genişletiyor…
Biz; gazeteciyi askerin “manevi şahsiyet”ini zedeledi diye 10 yıl hapse göndermeye çalışırken, savcılarımız, yargıçlarımız, avukatlarımız bu gelişmeleri lütfen yakından izlesin…
Partilerimiz, siyasetçilerimiz bu “gidişat”tan ders alsınlar…
Tabii; biz 1962’den beridir “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”ni hukuğumuzun bir parçası olarak kabul ediyoruz…
Bu yüzden Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası (EMFA) da, dilerim ki hukuğumuza ışık tutsun, hatta parlamentoda özel bir düzenlemeyle yasal statü değeri kazansın…
Ancak ne yazıktır ki son gazeteci davalarında, Avrupa değerlerinden uzaklaşma ve kendi içtihatlarımıza daha çok önem vermek gibi bir yaklaşımın altına, bazı yargıçlarımız imza attı.
Bu tür “uluslararası hukuk”a meydan okuyan yaklaşımlar bizi hiçbir yere taşımaz.
Elini, gazetecinin üstünden çekmeyen “devlet”lerin hiçbir geleceği olamaz…