“15 Temmuz sabahı Makarios kuvvetleri yerini darbecilere bırakmış kendisi de İngiliz üslerine sığınmıştı. Darbeyi hazırlayanlar iptida kendi vatandaşlarını temizledikten sonra ENOSİS’i ilan edecek akabinde çoluk -çocuk - kadın - erkek kılıçtan geçirilecekti. Rum oyunlarını yakından takip eden Anavatan Rum silahları Türk’ün üzerine çevrilmeden daha doğrusu onlara fırsat vermeden 20 Temmuz günü gökten denizden 307 sene hakim olduğu topraklara bir kere daha ayak basmıştı. Bu nedenle 20 Temmuz ne istila ne de Rum halkına karşı girişilen bir harekat değildir”. 1977

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Kıbrıs müzakere sürecinde 50 yılı 03 Temmuz 2018 itibarı ile gerilerde bırakmış bulunuyoruz. Yaşadığımız bu uzun soluklu süreçte kimlerin gelip kimlerin geçtiği ilk anda insanın aklına bile gelmiyor. Kişiler gelmese de ortalıklara çıkan bir gerçek vardır. Bu gerçek ise halen daha müzakerelerin 50 yıl önce başladığı noktada olduğudur. Buna karşın neden aynı noktada duruyoruz. Çünkü Makarios’un 1963 Kasım ayında Kıbrıs Türk’lerine sunduğu ve dayattığı çözüm noktasındayız.

Bu süre zarfında uzun süre görüşmelere katılanlarla daha sonra katılanların anılarını ve yaşadıklarını yazmaları gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde günlük gazeteler de yer alan haberlerle toplum yaşananları öğrenemediği için boşluğa düşüyoruz. Karşı taraf ise 1963’de Kıbrıs Türk’lerine dayattıkları görüşlerini allayıp pullayıp yeni bir şey söylüyormuş gibi yapıyor. Onların bu düşünce yapılarının değişmesini yeni projeler üretmeden beklersek daha çok bekleyeceğiz gibi görünüyor. Yazmakta odluğum Bir Demet Yaşam kitabımın 4.ünde bu konuyu geniş içerikte irdelediğimi paylaşmak istiyorum.

Kıbrıs Rum politikalarının temelinde AKEL’in belirleyici rolü olduğunu söylersek fazladan abartmamış olacağız. Kıbrıs Türk’lerine şirinlik yaparak kendi amaçları doğrultusunda sonuç almaya çalışıyor. Adı geçen partinin Kıbrıs Sorunu Bürosu Sorumlusu ve aynı zamanda müzakere grubu üyesi Bay Tumazos Çelepis, “Kıbrıs sorununda uzayan çıkmazın tehlikelere gebe olduğunu” belirterek müzakerelere dönülmesi gerektiğinden söz ediyor. Diğer Rum siyasi partilerinin bu yönlü çalışan büroları bu kadar aktif olmadıkları için sesleri pek duyulmuyor. Daha ziyade partilerin önde gidenlerinin konuşmaları öne çıkıyor. Onların da Akel’den aşağı kalmadıklarına her gün yaptıkları açıklamaları ile tanık oluyoruz.

         Bay Çelepis, müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesini isterken BM Genel Yazmanının 17 Eylül tarihli raporunda öngördüğü ön koşulların yerine getirilmesini istiyor. Kendi adı ile anılan raporunda Crans Montana’da gözü önünde yaşananlara değinme gereği duymayan Bay Guterres Türk’leri suçlamayı yeğliyordu. O dönemde altını çizmiştik. Şimdide çiziyoruz. Bu yönlü tek gözlü bakışların devam etmesi her türlü tehlikeye gebedir. Bu tehlikenin ortalıktan kaldırılması için karşımızdakilerin düşünce yapılarını ve BM adına görev yapanların da şaşı bakışlarını düzeltmeleri gerekiyor. Aksi halde daha çok 50 yılları yaşayıp gideriz.

Görünen o ki gelinen nokta karşı tarafın tutumunda herhangi bir esnemenin yaşanmayacağı gerçeğinde düğümleniyor. Bu düğümü çözmek onlardan önce bizlere de düşüyor. Yıllardır BM ölçütlerini çözüm yolu olarak gördüğümüz için geldiğimiz yer burası oluyor. Bu nedenle sıklıkla yinelediğimiz gibi Ulusal Konsey’e işlerlik kazandırmak durumundayız. Bu yapıyı oluşturduğumuz takdirde Kıbrıs Türk’lerine şaşı bakanların da gözlerinin açılmasını sağlamış olacağız.

Geldiğimiz nokta da Ulusal Konseyi bir an önce kurmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…