4 yıl önce tüm dünya Trump’ın tabiri caizse “zır deliliklerine” odaklandığı için Biden seçim sürecinde “peygamber” gibi gözüktüydü.
Bundan dolayı yalnızca ABD değil dünyanın büyük bir bölümü Trump kaybedince rahat bir nefes aldı.
4 yıllık sürede görüldü ki Biden da Trump’ın iz bırakarak yol açtığı yerden devam etti.
Biden’ın geçmişine bakınca onun da Trump’tan farklı bir kulvarda koşuyor gibi gözükse de sağlam bir ayakkabı olmadığı tüm açıklığı ile belliydi.
Biden, sonuca ulaşmak için her türlü kalıba girebilecek bir kişilik.
Hem Hukuk fakültesinde öğrenciyken hem de 1980’li yılların sonunda ilk Başkan aday adayı olma denemesinde ‘’referans vermeden kopya çekmekle’’ (İngiliz İşçi Partisi lideri Neil Kinnock’un konuşmasını birebir kopyalayarak adaylığını açıklama konuşması yapmıştı) ilgili yaşanmış ve sonunda da özür dilediği vakaları var.
Bunlar Biden’ın siyasette tam da yükselişte olduğu, benim de ABD de olduğum 80’li yıllardan aklımda kalanlar. Fazlası var eksiği yok.
Türkiye seçimleri öncesi New York Times gazetesi ile yaptığı geniş katılımlı basın toplantısında Türkiye iç siyaseti ile ilgili söyledikleri de benim için sürpriz olmadıydı.
Yine bir halt yemiş ve “yakalanmıştı”.
Karakter analizi yapacak halimiz yok ama Biden’ın kendince pragmatik ve lobilerin istekleri doğrultusunda, sonuca yönelik hamle yapmakta tereddüt etmeyecek tez canlı biri olduğunu söylemek abartılı olmaz. Biden, sonuca ulaşmak için her türlü kalıba girebilecek bir kişilik.
Joe Biden’ın bizim için bir özelliği daha var. Geçmişten beri Kıbrıs’a yakın ilgi duymuş olan bir siyasetçi Biden. Adayı da ziyaret eden ilk ABD Başkan Yardımcısı olması tesadüf değildir.
Adaya ziyaretinde Rum muhataplarına, ‘’bölgeyle ilgili enerji planlarının, Türkiye ile de Türkiyesiz de ilerleyebileceğini” söylemişti.
Yine Başkan Yardımcısıyken Erdoğan ile Çamlıca’daki evinde yüz yüze yaptığı görüşmesine atıfta bulunarak söylediği ‘’Türkiye Kıbrıs’ta askerinin olmasının kendisine bir menfaat sağlamadığını tam olarak anlamış durumdadır’’ demeci ile de nasıl telkinde bulunulduğunun kanıtıdır.
Biden adaya yaptığı ziyaretten ayrılmadan önce sarf ettiği son sözlerle de ‘’Kıbrıslıları Tanrı’nın kutsadığı ABD’nin müttefiki ülkeler grubunun olduğu şemsiyenin altına girmek isteyip istemediklerini düşünmeye’’ davet etmişti.
‘’Şemsiye’’ ile neyi kastettiğinin üzerinde Başkan değil de Yardımcısı olduğundan o gün pek durulmadıydı. Şimdi arka arkaya gelen ve gündemin içte ve dışarıda katmerli yoğunluğundan olacak sıradan gibi gözüken haberlere göre ABD’ye adanın güneyinde üs verileceğini öğrendik. Bu macera yetmezmiş gibi ve bir de Hizbullah’ın roket saldırıları için Kıbrıs’ı hedef göstermesini okuyunca ister istemez o “şemsiye” aklıma geldi.
Acaba dedim Rum tarafı şemsiyenin altına girdiyse ve o şemsiyenin altını paylaşmak istemiyorsa biz de gölgesine mi girmiş oluyoruz!
Diyeceğim o ki bu Biden sağlam ayakkabı olmamakla beraber bizim için de çevresiyle birlikte tehlike. Bundan dolayı Kasım ayında Trump’ın kazanmasını tercih ederim.
En azından Trump haritada Kıbrıs’ın nerede olduğunu bilmiyordur!
Şemsiye açıp altına gelin diye adayı daha önce dert etmediği maceralara davet etmez. Bize ilişmez!