1974 yılı Temmuzunda Türk ordusu Kıbrıs’a çıktığında, bize “nakit” getirmeyi hiç akıl edememişti…
Savaşın, hemen arkasından “nakit”siz kalmıştık…
O güne kadar; Türkiye “bulur buluşturur” ve bize göndereceği parayı “döviz” yapar, Londra’da bankaya yatırırdı…
Para, Londra’dan “Kıbrıs Cumhuriyeti Merkez Bankası”na aktarılır ve oradan da Kıbrıs Lirası olarak bizim taraftaki İş Bankası’na gelirdi…
Savaş başlamadan önce; Kıbrıslı Türklerin 1974 yılı bütçesi 11 milyon 813 bin Kıbrıs Lirası (KL.) olarak öngörülmüştü.
Bunun yalnızca 650,000 KL. (Yüzde 5.5’i) yerel gelirlerden oluşuyordu… Gerisi, Türkiye’nin yardımları ile karşılanmaktaydı…
1974’ün Eylül ayı maaşlarını ödeyebilmek için Türkiye’den “torbalarla” Türk Liraları taşındı…
Piyasa adeta bayram yapıyordu… “Türk Lirası Bayramı…”
Kıbrıs Liraları artık hayatımızdan “kovulmuş”tu…
Ziraat Bankası; o günlerde TL’nin Kıbrıs Lirası karşısında “resmi kur”unu 1 KL.= 36 TL. olarak belirlemişti.
Türk Lirası’nın bolluğuna uğrayınca; o zamanki adıyla “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” tüm çalışanlarına harika bir “kıyak” yapmıştı…
Maaş ve ücretleri; 36 TL. üzerinden değil, 40 TL. üzerinden ödemeye başlamıştı…
Tüm kamu çalışanlarına neredeyse “savaş zammı” dağıtılıyordu…
Kıbrıslı Türkler’in savaş öncesinde yerel bankalarda “birikimleri” vardı. Bu birikimler Kıbrıs Lirası’ydı ve bunlar Kıbrıs’ın güneyinden bazı ithalatlar için kullanılmaya başlanmıştı.
1976’da “Bankaların KL. Mükellefiyetlerinin TL. Olarak Karşılanması”  başlıklı bir Kararname çıkarıldı.
Mevduat sahipleri acil ihtiyaçları için birikimlerini almak istediklerinde, bankalar 1 Kıbrıs Lirasını 36 ile çarparak ödeme yapıyorlardı…
Bunun da nedeni TC yetkililerinin ısrarıyla “sabit kur” uygulanmasıydı…
Türk Lirası kuru adeta 36’ya çakılıp kalmıştı…
Oysa dünya dönüyordu ve piyasa hiç de öyle demiyordu…
Türk Lirası Kıbrıs Lirası karşısında “erirken” TC’nin bürokratları ve buradaki mali müşavirleri “sabit kur”da ısrar ediyordu…
Üstüne üstlük bunu yaparken, “Amaç politiktir. Papazın parasını sıfırla çarpacağız” iddiasında bulunmaktan da geri kalmıyorlardı…
“Papazın parası” dedikleri Kıbrıs Lirası, almış başını giderken, Türkiye bu “sabit kur” inadından vazgeçmedi…
İki taraf arasında yapılan protokol çalışmalarında bu konu sürekli gündeme getiriliyor, ancak “milliyetçilik” ekonomik aklın önüne geçiyordu…
10 yıl boyunca bu “sabit kur” uygulamada kaldı…
Kıbrıslı Türklerin savaş öncesi “mevduat”ları bankalarda eridi, yılların birikimleri “pul” oldu…
Tam 10 yıl sonra, 1984’te Özal döneminde, Türkiye “ikna” oldu. “Kıbrıs Lirası Mevduatları Tazmin Yasası” adıyla bir yasa çıkarıldı ve bankalarda KL. mevduatı olanlara tatminkar olmayan bir miktar tazminat ödendi.
Bu yasa çıkarıldığında, piyasada 1 Kıbrıs Lirası’nın karşılığı tam 624 Türk Lirası’ydı. Mevduat sahiplerine her Kıbrıs Lirası’na karşılık 200 TL. ödenmişti.
O günlerden bu yana Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasında “Para” ilişkisi hep var oldu…
Özellikle ekonomi ve mali konularda uygulanan tüm “model”ler, Türkiye’deki iktidarların onayı ve çoğu zaman da zorlamasıyla gerçekleşti…
Çoğu zaman Kıbrıs, bu iktidarların elinde bir “deney tahtası” gibi kullanıldı.
Ecevit’in KİT modeli de denendi, Özal’ın liberal politikaları da… 
Neden?
Çünkü “para” Türkiye’nin elindeydi ve parayı veren düdüğü çalardı…
Aradan geçen yıllar içinde aslında, Türkiye iktidarları “düdüğü” acı acı çalmak yerine, hep üfledi…
Kimsesi, KKTC ile var olan “para” ilişkisini AKP kadar maddeleştirmedi…
Konuları dünyanın yedi köşesine yaymadı, “dilli düdük” etmedi…
İşte bu bakımdan, bu yeni dönem dikkat çekiyor…
AKP; TC Başkan Yardımcısı Fuat Oktay eliyle “para”yı; KKTC’ye karşı çok “etkin” biçimde ve dünyaya haykıra haykıra kullanıyor…
Üstelik; “parayı” adeta süründüre süründüre ve gıdım gıdım vermeyi, verirken de avucunu açanı incitmeyi pek seviyor…
Şurası bir gerçektir ki AKP; 18 Ekim darbesinden bu yana, bütün “operasyon”larında, yerli mahalle siyasetçilerini hep bu güçlü “silah”la etkisiz hale getirmiştir.
Kısa sürede buradaki tüm yerel siyaset sistemini “teslim alan” bu gücün İslam’la, gönül bağıyla, anavatan-yavruvatan hamaseti ile izah edilmesi artık mümkün görülmüyor.
Hele; Sayın Oktay’ın, bir uçak dolusu AKP’li ile KKTC’ye geçen hafta son yaptığı “çıkarma” 1974’teki çıkarmaya hiç benzemiyor…
O zaman gerçekten “gönül bağları” zirvedeydi, 47 yıl sonra ise zirvede olan şey “para”
ve onun gücünün sağladığı “biat…”
AKP’nin buradaki sistemi törenle “teslim alma”sı, 47 yıl önceki o çıkarmadan bu yana en büyük “çıkarma”dır…
İşin en ilginç yanı ise; Sayın Oktay, dünyanın gözlerinin içine bakarak geçen hafta KKTC’de “entegrasyon” ilan ederken, halk, 2 haftadan beridir “sokağa çıkma yasağı” nedeniyle evlerinde hapisti.
Sahada yalnızca bir uçak dolusu adam vardı…