Ersin Tatar, Türkiye belediyelerini seviyor…
Festivallerini de…
Davet aldığı zaman kimseye “hayır” diyemiyor…
Erdemli, Altınözü, Belen, Kırıkhan, Muş, Anamur…
Kalabalık heyetlerle Anadolu’da ilçe ilçe dolaşıyor…
Bazen “il”lere bile gidiyor…
Denktaş tabelasını sokağa asmaktan, zeytinyağı festivalinde kurdele kesmekten bıkmıyor, usanmıyor…
Geçen yılın Ağustos ayında “Tatar’ın gezileri” rekor sayıya ulaşmıştı ama Kasım ayında kendi rekorunu kırdı…
İşin içine Strazburg ve Londra da girince Kasım ayında evinde yattığı gece sayısı dibe vurdu…
Tatar, Diyelim ki Hatay’a gidecek…
Yanına Bertan Zaroğlu’nu da alıyor…
Uçaktan iniyorlar. Bertan Bey oranın “yerlisi” olarak “Hoşgeldiniz Sayın Başbakan” diyor…
Böylece birinin bizim Başbakan’ı karşılamasına da gerek kalmıyor…
Ne yapıyor?
Kendini karşılayacak olanı da yanında götürüyor ki, tören ve fotoğraf çekiminde aksama olmasın…
Diyelim ki Ankara’ya gidecek…
Yanına TC Lefkoşa Büyükelçisi’ni de alıyor…
Uçaktan iniyorlar… Büyükelçi, Tatar’ın elini sıkıp “Ankara’ya hoş geldiniz” diyor. Böylece Tatar’ı “resmi ziyaret”inde Ankara’da birileri karşılamış oluyor…
Bu uygulama; Tatar’ın KKTC siyasetine getirdiği bir yenilik… Son derece “pratik” yöntemlerle, resmi formaliteleri ortadan kaldırıyor ve Türkiye ile Kıbrıs’ı “tek vatan” gören kalbinin sesini dinliyor…
Bizim Başbakan, elbette bu tür seyahatlere devam edecektir… Uşak’taki “Tatar Belediyesi” ile “kardeşlik” törenine katılması, “Kırım Tatarları’nın Sürgünü” sergisinin kurdelesini kesmesi de gündeme alınabilir…
Tabii bazen Başbakan’ın bürokratları işleri Arap saçına döndürüyorlar ve medyaya servis ettikleri “haber”lerle Tatar’ın “ciddiyetine” darbe vuruyorlar…
Örneğin son İstanbul gezisinde; BRT birkaç haber bülteninde “Erdoğan’dan talep ettiği randevuya gitmek üzere” ifadelerini kullandı.
Sonra; bu haber “Erdoğan’ın daveti üzerine İstanbul’a giden” biçiminde değiştirildi.
İnsanımız; hangisine inanacak?
Ersin Bey randevu mu talep etti? Yoksa Erdoğan “Geliniz” mi dedi?
BRT radyo haberlerinde, ilginç bir “kurnazlık” da yapıldı bu haberde…
Önceleri; “Ersin Tatar Erdoğan ile görüşecek” biçiminde verildi haber… Özersay’dan hiç söz edilmedi… Sanki beraber gitmeyecekler havası yaratıldı. Sonra Özersay, bu habere adeta “iliştirildi.” Tatar İstanbul’a gidiyor, yanında da Özersay’ı götürecek kıvamına sokuldu…
Kim ne derse desin; Tatar’ın Başbakan olduğu ülkenin insanları “yanlış tabela asmak için” onun Anadolu’ya koşmasını tolere edebilir…
Elinde Osmanlı kılıcı ile TC’li yetkililerle fotoğraf çektirmesini de tolere edebilir…
“For nothing” Strazburg’a gitmesini, Londra’da Türk lokantasında yemek yemesini de tolere edebilir…
Ama; bu son İstanbul gezmeleri hiç de “tolere” edilebilecek kıvamda olmadı…
Tatar’la Özersay; Türkiye’den kaynak talep etmeyi kişiliksiz bir “dilenme” biçimine soktular…
Bütçe tıkanınca, Ankara’ya çağrıl ve ortağını alarak koşa koşa git…
Fuat Oktay ile bu işleri bir sonuca bağlayamayınca, Erdoğan’dan randevu talep et…
Sonra apar topar İstanbul’a çağrıl…
Görüşmeden sonra da Erdoğan’ın 170-180 milyon TL’nin serbest kalması için “talimat” verdiğini açıkla…
Bu; Türkiye’den “para koparma” işinin, alenen ve “git-gel”ler ile olması, dilli düdük edercesine şikâr bir başarı sağlanmış gibi kamuoyuna açıklanması, sıradan yurttaş için çok onur kırıcı ve inciticidir…
Kamu çalışanları ve devletle çalışan müteahhitler dışında bu ülkede onbinlerce emekçi ve işsahibi vardır…
“Talimat verildi, 180 milyon cepte” diye açıklama yapılması, bu kesimler için hiçbir anlam ifade etmemektedir…
Hele hele bu paranın ne “aşağılanmalar” karşılığında alındığının, detayları ile kamuoyu önünde cereyan etmesi, siyasetimizin “zafiyetini” ve düzeyinin yerlerde süründüğünü gösterir.
Her gidiş gelişte, bu “ikili” siyaset kurumunu biraz daha yerin dibine sokmaktadırlar…
Ama işin bir başka boyutu daha var…

Bu “fırt zırt” gidip gelmeler, bir seçim arifesinde bu kadar pervasızca tekrarlanırsa, insanımız oralarda neler konuşulduğunu da merak etmekte ve Ankara’nın buralara ne oranda “müdahale” edeceği kaygıları artmaktadır.
Bu topluma ve siyaset kurumuna bu iki ortağın verdiği en büyük zarar da budur…
Tatar’ın yarım saat TC Cumhurbaşkanı ile “baş başa” görüşmesi ne demek?
Tatar’ın “ortağından gizli” tutabileceği, TC Cumhurbaşkanı ile konuşması gereken ne gibi bir bağlantısı olabilir?
Kıbrıslı Türklerin tüm siyaset hassasiyetlerini “yaralayıcı” tavırlardır bunlar…
Başbakan bu görüşmelerin “tutanak”larını devletin arşivine koyacak mı?
Ankara, ya da AKP bu “ikili” görüşmelerde neler istedi? Neler konuşuldu? Madem ki “resmi görüşme” olarak ilan edildi, tüm bunlar kayıt altına alınmalıdır…
Bu iki ortak şimdilik bunları açıklamak istemeyebilir…
Ama bu görüşmelerin tutanakları mutlaka “devlet”te saklanmalıdır…
Vekiller; özellikle muhalefet bu konuyu Meclis’e taşımalıdır…