Yaklaşık 12 yıldır basın camiasının içerisindeyim. Yüzlerce köşe yazısı yazdım ve binlerce televizyon programı yaptım. Usulsüzlükleri ve yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koyan biri ve çarpıklıkları ortaya koyan biri olarak televizyon ve gazetelerden yine bizler dışlandık. Benim gibi belgelerle kanıt ortaya koyan hemen herkesin de başına böyle dışlanmışlıklar gelmiştir.

Değerli dostum Ali Tekman’la bir telefon görüşmesinde bunları konuşurken “Ben albay oldum, sen binbaşı” demişti bana. Sebebini şimdi çok iyi anlıyorum. Kendisi o kadar çok gazete ve televizyondan kovuldu ki, albay rütbesine terfi etti, ben ise biraz daha az kovulduğum için ancak binbaşı olabilmiştim. Ne gariptir ki bu ülkede araştıran, belgeleyen, eleştiren kesim hep kendi yalnızlığına terk edilmiştir.

Kartondan aslan kesilen sözde aydınlar bizler için iki satır destekte bile bulunmamışlardır. Hatta bizim gördüğümüz muameleye sevinenler bile olmuştur. Sanki bizim yerimiz kendilerine kalacaktı...

Kişisel menfaat ve çıkara hep uzak oldum. Toplumsal değer ve kaygıları ortaya koymak adına vicdanım son derece rahattır. Ülkedeki köy kooperatiflerindeki usulsuzlük ve yolsuzlukları kalem kalem yazmamıza rağmen gazete patronları tehdit edildi ve benim oradan çıkartılmam ile ilgili ultimatom verildi. Müteahitlerin asfalt ile ilgili usulsüzlükleri yazdığımda ölüm tehditleri aldım. İsrailli şirketlerin KKTC’de toprak satın almalarıyla ilgili yazılarımda yine işten atılma tehditleri ile karşılaştım. Ülkemizdeki hormonlu yiyeceklerle ilgili Ankara Üniversitesi’nin tahlil sonuçlarını ortaya koyduğumda “Televizyonlarınıza reklam vermeyeceğiz. Ümit’in sesini kesin!” denildi. Usülsüz arsa dağıtımlarındaki rüşveti ortaya koyduğumda programım yarıda kesilip televizyondan ayrılmak zorunda kaldım. Bu konularla ilgili bir çok kez yadık, söyledik, adaleti aradık; birçok vatandaş taktir ederken, kuyruğuna bastıklarımız sesimizi kesmeye çalıştılar.

Ne gariptik ki sevgili okurlar kartondan yazarlar kendilerine daha çok reklam alabilmek adına benim programlarımı izleyip, ilgili şahısları arayarak benim onları ne kadar da acımasız eleştirdiğimi söyleyerek ve yardakçılık yaparak kendilerine çıkar sağlamaya çalışmışlardır.

Bu kadar çok olayları ortaya çıkartan biri olarak hep toplumsal menfaatleri ön planda tuttum ve tutmaya da devam edeceğim varsın televizyonlara çıkmayalım, ama elimdeki kaleme ve fikirlerime pranga koyamazlar.

Bazı kamu sınavlarında yapılan usulsüzlükleri ortaya koyduğumuzda adaletin ve hukukun üstünlüğüne inanan biri olarak bir şeylerin olacağını düşünmüştüm. Gelin görün ki, ortaya koyduğumuz bütün usulsüzlüklerde bizzat ben kendim zarar gördüm. Dünyanın başka bir yerinde olsa basın ödülleri alırdım herhalde.

Ne gariptir değil mi? Haklısın ama alacağın yok. Hal böyle olunca da “bu sistemden bir cacık olmaz” denir.Oysa adam kayırmacılığını bir kenara bırakabilsek, sistem kendini iyileştirebilir ve vatandaşlar da sonuç almaya başlardı. İşte o zaman siyasete ve bürokrasiye olan güven de üst çıtalarda olurdu.

Daha yaşanılabilir bir KKTC için gayesi olan herkesin birbirine sahip çıkmasını ve desteklemesini temenni ediyorum. Belki o zaman bu düzenden de bir cacık olur.