Değerli okurlar,

Çocukluğumdan beridir toplumumuzda ve benim kalbimde müstesna bir yere sahip olan Halkın Sesi Gazetesi’nde sağlıkla ilgili yazı yazmam konusunda teklif geldiğinde çok heyecanlandım. 36 yıl anavatan Türkiye’de yaşayıp, kariyer yapıp, yeni Kalp ve Damar Cerrahları yetişmesine katkı koyup öğretim üyeliği görevlerimi tamamladıktan sonra adaya dönmek ve bundan sonraki hayatımda toplumumuza ve ada halkına hizmet etmek benim için çok önemli ve anlam yüklüdür. Bu nedenle bana bu fırsatı tanıyan ve haftada bir sizlerle Kalbinize Sağlık köşesinde başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere güncel ve merak edilen konularda fikirlerimi paylaşmak adına bana bu fırsatı yaratan genelde Halkın Sesi Gazetesi yöneticilerine ve özelde Spor Haberleri Müdürü sayın Necati Külahlılar beye huzurlarınızda teşekkür etmek isterim.

İlk yazımın daha çok bir tanışma yazısı olmasını isterdim ancak günümüzde hayatımızı tehdit eden çok önemli bir konu, COVID-19 virüs konusu, hepimizi eve kapamış durumda. Bu nedenle ben de sizlere özellikle bu hastalığın kalp yönünden dikkat edilmesi gereken başlıkları üzerinde güncel bilgileri aktarmaya çalışacağım. Bana en çok ulaşan sorulara, bilhassa kullanılan kalp ve tansiyon ilaçları ile ilgili konularda kaynaklara dayalı olarak yanıtlar vermeğe gayret edeceğim.

Hepimizin artık çok iyi bildiği gibi COVID-19, Coronavirüs ailesinin en azından bizim yeni tanıdığımız bir üyesi. Virüsler yaşamsal boyutta bizim bildiğimiz en küçük canlılar (ya da bir konakçıda canlı hale geçen yaşam formları). İçlerindeki protein yapılarında DNA veya RNA içerirler ve kendi kendilerini çoğaltamadıkları için bu DNA veya RNA’larını kopyalatarak çoğalmak üzere bir konakçının DNA’sına ihtiyaç duyarlar dolayısıyla da bizim hücrelerimize girerler ve aradıkları kaynağa ulaşırlar. Yani virüsün bizi hasta etme gibi bir sorunu yoktur onun tek yaptığı yaşamak ve çoğalmak için ihtiyacı olan anahtara, yani hücrelerimizdeki DNA’lara ulaşmak ve hayatta kalmaktır. Ancak bu tablo hücrelerimizin ölmesi ile sonlanmakta ve zaman zaman hayatla bağdaşmayacak kadar organ hasarına uğramamıza ve hayatımızı kaybetmemize kadar varan bir senaryoyu sahneye koymaktadır.

Virüslerin bizlerdeki hastalık yapma kapasiteleri iki temel faktöre bağlıdır. Birincisi vücuda giren virüs miktarına, ikincisi ise virüslerin virülans dediğimiz hastalık yapabilme karakterine. Bu nedenle bu hastalıktan korunabilmenin ilk kurallarından bir tanesi vücudumuza bulaştıracağımız virüs sayısısyla doğrudan alakalıdır. O halde virüs yükünü en azda tutabilmenin tek yolu onunla temasımızın olabildiğince az olmasıdır. Dolayısıyla evde kalmanın, insanlarla temasta olmamanın, hijyenin önemi burada kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Virülans ise COVID-19 için belli ki çok yüksektir. yüksek miktarda hastalık yapabilme yeteneğinden dolayı toplu olarak ölümlere yol açmakta ve korkutucu ve tehlikeli bir hastalık olarak tarihteki yerini almaktadır.

Tedavisinde bazı ajanlar halen denenmekle birlikte aşı henüz geliştirilememiştir. Bunun için çalışmalar Küba, Japonya, Almanya, Amerika, İsviçre, Güney Kore gibi belli başlı ülkelerde devam etmektedir ancak gerçekten etkili bir aşının yeterli dozlarda üretilip büyük nüfuslara uygulanabilir hale getirilmesinin yaklaşık bir yıl kadar sürebileceğine dikkat çekilmektedir.

COVID-19 pandemisinde bilhassa ölümlerin yüksek tansiyonu olan hastalar arasında daha yaygın olmasından dolayı yakın zamana kadar yüksek tansiyonlu hastaların daha fazla risk altında olduğuna dair yayınlar başta sosyal medyada olmak üzere kulaklara gelmiştir. Bu bilgi Avrupa Kardiyoloji Derneği (European Society of Cardiology - ESC) tarafından hipertansiyonun genellikle yaşlı insanlarda daha fazla olmasından dolayı ve hipertansiyonun ayrı bir risk faktörü olduğunun söylenmesi için bilimsel çalışmalara ihtiyaç olduğunu ifade edilmesiyle çürütülmüştür.

Yine sosyal medyada çok yaygın bir şekilde hipertansiyon ilaçlarından bazılarının, özellikle Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim Baskılayıcıları (ACE-Inhibitor) ve Anjiyotensin Reseptör Blokeri (ARB) ilaçların COVID-19’un hücreye girmek için ACE2 proteinini kullandığını, virüsün de bu yolağı kullanması nedeniyle bu ilaçların kullanılmaması gerektiğini ifade eden yazılar dolaşmıştır.

Avrupa Kardiyoloji Topluluğu 13 Mart 2020 tarihinde yayınladığı bildiride şunları ifade etmiştir: "Sosyal medya ile ilgili abartılı yayınlar nedeniyle, bu ilaçları yüksek tansiyonları için alan hastalar ve doktorları giderek daha fazla endişe duyuyor ve bazı durumlarda ACE-Inhibitor veya ARB ilaçlarını almayı bırakıyorlar. ACE-Inhibitor veya ARB tedavisinin COVID-19 ile ilişkili güvenliği hakkındaki bu spekülasyonun, bunu destekleyen sağlam bir bilimsel temeli veya kanıtı yoktur. Avrupa Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Konseyi, COVID-19 salgını bağlamında ACE-Inhibitor ve ARB ilaçların zararlı etkisini destekleyen herhangi bir kanıt eksikliğini vurgulamak istemektedir. Hipertansiyon Konseyi, doktorların ve hastaların normal antihipertansif tedavileri ile tedaviye devam etmelerini şiddetle tavsiye eder, çünkü Covid-19 enfeksiyonu nedeniyle ACE-Inhibitor veya ARB'lerle tedavinin kesilmesi gerektiğini gösteren klinik veya bilimsel kanıt yoktur ".

Benzer şekilde 18 Mart 2020 tarihinde Kardiyovasküler Eğitim içim Hekimler Akademisi - Sürekli Eğitim Merkezi (Physician’s Academy for Cardiovascular Education - Continious Medical Education "PACE-CME" yaptığı açıklamada şunları belirtmiştir:"Kardiyovasküler sistem hastalığı olan kişilere COVID-19 teşhisi konulursa, her hastanın hemodinamik (nabız, tansiyon, ateş...v.b.) durumuna ve klinik görünümüne göre bireysel tedavi kararları verilmelidir. Hastaların RAAS (Renin Anjiyotensin Sistemi - Tansiyonu kontrol eden en önemli sistemlerden biri)) ile ilgili herhangi bir tedavisinin, standart klinik uygulamaya dayalı eylemlerin ötesine eklenmesi veya çıkarılmaması önerilmektedir". Bu açıklamaya American College of Cardiology, American Heart Association ve Amerikan Kalp yetersizliği dernekleri de aynen katılmaktadırlar.

Değerli okurlar bana gelen en önemli sorulardan toparlayarak buradan yanıt vermem gerekirse bu pandemide yüksek tansiyonun kendisinin bir risk faktörü olmadığını ancak daha yaşı ileri kişilerde daha fazla yüksek tansiyon görüldüğünden yaşlı hasta gruplarının bir risk faktörü oluşturmasından dolayı yüksek tansiyonluların da riski varmış gibi göründüğünü vurgulayabilirim. Yani yüksek tansiyonlu daha genç hasta gruplarının riskleri de bulundukları yaş gruplarındaki riskler kadardır.

Diğer önemli yanıt ise ACE-Inhibitör veya ARB grubu ilaç alan yüksek tansiyon veya kalp yetersizliği hastalarının virüs daha kolay bulaşacak diye bu ilaçlarını bırakmalarına bugünkü bilgiler ışığında yeterli kanıt olmadığından gerek yoktur ancak bu ilaçları kullanan kişilerde virüs tespit edilmesi halinde hekimlerinin hasta bazında yapacakları değerlendirmeler ile tedavilerinde gerekli düzenlemeleri yapmaları konusunda öneriler vardır.

Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.

Hepinize sağlıklı günler dilerim.