“Yeni Bakış” gazetesinden üç gazeteci; apar topar mahkemeye çıkarıldı… Ağır teminat koşulları ile karşı karşıya kaldılar... Aleyhlerine davalar açıldı… Yargılanana kadar bazı özgürlükleri kısıtlandı…

Gazete, geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’ta büyük “hassasiyet” taşıyan “vatandaşlık” konusunu haber yapmış, bir de ses bandı yayımlamıştı. Bir kadın, KKTC vatandaşlığı bekleyen binlerce kişinin kısa zamanda vatandaş yapılacağını söylüyor ve konuştuğu aracıya insan başına 10 bin TL.’ye “vatandaşlık” pazarlıyordu.

Hem “kamu yararı” hem “haber değeri” bakımından bu bir “gazetecilik” faaliyetiydi…

Ama 2014 Martı’nda yasallaşan "Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanı’nın Korunması Yasası"nın korkutucu muğlaklığına takıldılar…

Polis, müthiş bir işgüzarlıkla kadının “rüşvet” talep eden konuşmasını “özel hayatın ihlali” olarak değerlendirdi ve üç gazeteciye dava okudu…

Şimdi bu üç gazetecinin yedi yıla kadar hapis cezası almaları söz konusu…

İnanın, sekiz yıldan beridir, bu “piyango” kime vuracak diye “korku” içinde bekliyordum…

Bunu, sekiz yıl önce televizyon ekranlarından, radyo mikrofonlarından yüksek sesle haykırdığımı, acı ile anımsadım, bu haberi duyduğumda…

Bu yasa; Meclis’te yıllarca bekleyen öneriler, tasarılar varken, 3.5 ay içinde; tartışmasız, sorgusuz, sualsiz, konuşmasız bir genel kurulda “oybirliği” ile geçirilmişti…

O günlerde CTP-DP koalisyon hükümeti işbaşındaydı.

Şimdiki CTP Genel Başkanı hukukçu Tufan Erhürman, Meclis’teki “Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu” başkanlığını yürütüyordu…

Öneriyi hazırlamış, komitesinden “şip şak” geçirmiş, ancak olandan bitenden kimsenin haberi bile olmamıştı…

Bu yasa tasarısı komitede görüşülürken, medya örgütlerinin hiçbirisi çağrılıp dinlenmemişti.

Yasa; aslında “özel hayatı” ve “hayatın gizli alanı”nı koruyordu ama gazetecilerin çalışma alanını sınırlıyor, yüksek hapis cezalarıyla "basın özgürlüğünün" alanını daraltıyordu. Gazeteciler hapislikle korkutuluyor, haber yazacak olan kişi, kendi kendine sansür uygulamak zorunda bırakılıyordu.

Bu yasa ile bu ülkede 2014’ten beri; hiçbir gazete, sahtelenmiş bir "resmi belge"yi, belge sahibinin iznini almadan yayımlayamıyor…

Gazeteci; "Kişisel bilgiler"e dokunamıyor, vergi listelerini yayımlamaktan bile çekiniyor…

Bir gazeteciyi mail ile ölümle tehdit eden adamın mailini yayımlamak için bile kendisinden izin almak gerekiyor…

Yaşamsal bir siyasi konuşmaya şahit olsanız bile bunu gazetenizin sayfasına koymanız büyük bir “risk” içeriyor…

Nitekim son sekiz yılda, bu bağlamda birçok kişi polis müdahalesi ve davalarla karşılaştı…

Sanırım; “atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra” bunu medyada ilk fark eden ben oldum…

Bu konuda “aslında herkes uyuyordu” diye başlayan yazılar yazdım. Meclis’in “uyurgezer”liğine öfkelenmiştim.

Nitekim, yazımın yayımlandığı günün ertesinde, Meclis kalktı oturdu. UBP’li vekil Ersin Tatar, yazımı Meclis’e taşıdı. Erhürman’ı “herkesi atlatmakla” suçladı. Ciddi ve gergin bir tartışma yaşandı.

Gerçekten bu sessiz sedasız “atlatma” için o günlerde çeşitli kuşkular seslendirildi.

Acaba, Türkiye'deki "telefon dinlemeleri"nin ucu bize de dokunur muydu?

Erdoğan ile Talat'ın yeni kasetleri ortaya çıkar mıydı?

İşte bu yasa, artık bu tür "tehlike"leri bertaraf etmiş oluyordu. Siyasetçiyi rahatlatırken, basına da ciddi bir tırpan vurulmuştu.

Yeni siyasetçi genç Tufan Erhürman’la bu konuda karşı karşıya geldik… Kendisini, o zamanlarda üyesi bulunduğum “Medya Etik Kurulu”na davet ettik. Medya mensuplarına hapislik öngörülmesinin sakıncalarını anlattık. Arkasından BRT’de birlikte Kemal Darbaz’ın sunduğu programa katıldık. Zaman zaman “gergin”leşen tartışmalar yaptık. Medya Etik Kurulu’nun o zamanki Başkanı Prof. Süleyman İrvan, yasanın sakıncalarını, basın özgürlüğüne getirdiği kısıtlamaları, araştırmacı gazeteciliği öldüreceğini hep vurguluyordu.

Sonunda Tufan Erhürman, yasaya ilişkin değişiklik önerisi vermeyi ve gazetecilikle ilgili sıkıntıları gidermeyi kabul etmişti.

Tabii bu “öneri” 8 yıldır hiç gündeme gelmedi. Ancak Yeni Bakış çalışanı gazetecilere “hapislik” talep edilince, geçenlerde CTP, Meclis’e yasaya eklenmek üzere bir öneri sundu.

Ne yazıktır ki CTP’nin önerisi gazeteciye hapisliği ortadan kaldırmıyor. Ciddi bir değişiklik de getirmiyor. Yasanın “Suç Oluşturmayan Haller”i düzenleyen 12. maddesine iki yeni fıkra eklenmesini ve “Bu Yasada yer alan hiç bir hüküm, bu Yasaya aykırı biçimde kaydedilmiş veya elde edilmiş olsa da, bir basın mensubunun veya kayıt kendisine ulaştırılmış herhangi bir kişinin, ele geçirilen haberleşmeye ilişkin veriyi, haberleşme içeriğini veya başka herhangi bir ses veya görüntü kaydını incelemesini engellemez.” deniliyor…

Yani; gazeteci evinde, böyle bir “kaset” izlerse, suç işlemiş olmayacak…

CTP, 8 yıl önce verdiği sözü tutarken, çok daha ciddi ve kapsamlı bir “yasa değişikliği” ile toplumun önüne çıkmak, “basın özgürlüğünün” önemli bir kriteri olan gazeteciye hapisliği önlemek sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

Yani; bir sol partinin 3.5 ayda kuyuya attığı taşı, 8 yıl sonra çıkarmamız gerekiyor…

Yoksa; “hapiste gazeteci yok” diye övündüğümüz bu küçücük ülkede başımıza daha çok şeyler gelebilir…