Dr. Sibel Siber’in; yakın tarihimize mercek tutan, bol kaynaklı, araştırmaya dayalı, akademik değeri yüksek bir başucu yapıtı olan kitabı “Kulüp”ü büyük bir keyifle okudum.
Osmanlı; 1571 yılından 1878 yılına kadar Kıbrıs’ı yönetti.
Tam 306 yıl…
Buralarda; bu üç asır boyunca ne bir gazete, ne de bir kitap yayımlandı…
Zaten matbaa da yoktu…
Rumlar; İngilizler adaya gelir gelmez, hem İngilizce hem de Rumca gazete çıkarırken, Kıbrıslı Türkler bu işlerin içinde yoktu…
İngiliz döneminin başlangıcında, Rum elitler mevcut “kulüp”lerini birleştirip bir “sivil güç” oluştururken, Kıbrıslı Türkler de bir “kıraathane” açtılar.
Adı “Osmanlı Kıraathanesi”ydi…
Rumlar’ın örgütlenmelerine karşı bir “tepki” olarak doğmuştu…
Cemalettin Ünlü, Osmanlı Kıraathanesini “Kıbrıs’ta Basın Olayı” adlı kitabında bir “siyasi demetlenme” olarak niteler.
Demek ki bizler; kıraathanelerde toplaşan bir “demet insan”dık başlangıçta…
Osmanlı giderken, burada bir Müftü, bir de Kadı bırakmıştı…
O kadar…
Tabii; Rum toplumu içindeki “Enosis” yandaşları, Osmanlı gidince bayram yaptılar. Çünkü adayı Yunanistan’a bağlamak daha kolay olacaktı.
Kıbrıslı Türkler’in en büyük “korku”su, tedirginliği buydu.
Bu yüzden bizim tüm örgütlenmelerimiz, tüm siyasal hareketlerimiz yıllar boyunca “Enosis’e tepki” üzerinden biçim aldı.
İngilizler adaya geldiğinde bizim bir gazetemiz bile yoktu. Kıbrıs’ta ilk Türkçe gazeteyi bir Ermeni çıkardı.
İngilizlerin gelişinden tam 11 yıl sonra bir Kıbrıslı Türk’ün sahibi olduğu ilk Türkçe gazete yayımlanabilmişti.
Bu dönemin arkasından tam 9 yıl süreyle yayımlanan Zaman gazetesinin hikâyesi ise günümüzde yaşadıklarımızın kopyası gibidir.
Osmanlı; İngiliz İdaresi’nde yayımlanan Zaman’a, “Rum medyası ile savaşması” için önce yardım etti. Hatta gazetenin sahibi Derviş Efendi’ye, “Paşa” unvanı verdi ve onu “Derviş Paşa” yaptı.
Gazetede “Jön Türk” yanlısı yazarlar vardı.
Buradan “Müftü”den, İstanbul’a şikâyetler gitmekteydi.
Gazetenin, “haince makaleler ve alçakça iftiralar” içerdiği iddia ediliyordu.
Bab-ı Ali, Derviş Paşa’dan rahatsızlık duymaya başladı. Paşa, “Rumlarla birlikte olması” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Padişahla ilişkilerini bozmak istemeyen Derviş Paşa, gazetede bazı isimlere sansür uygulamaya başladı.
Gazetede kavgalar baş gösterdi. Ayrılan bazı gazeteciler başka gazeteler çıkarmaya başladılar.
Osmanlı Yönetimi, Zaman’ı cezalandırdı, Osmanlı topraklarına girmesini yasakladı. Derviş Paşa’nın “Paşalık” unvanı geri alındı.
Ne kadar da bugüne benziyor tam bir asır önce yaşananlar…
20. yüzyılın başına geldiğimizde; Rumlar’ın beş gazetesi varken, bizim bir gazetemiz bile yoktu.
Meclis Eski Başkanı Dr. Siber Siber’in “Kulüp” adlı yeni kitabı, o günleri ilginç belgelerle destekleyerek anlatıyor…
Kabarık bir “kaynaklar” listesiyle kitap; ciddi bir araştırmanın, derlemenin örneği…
Kıbrıslı Türklerde ilk siyasi örgütlenmeleri, kulüpleri, lokalleri, dernekleri, “Meclis’i Milli”i anlatıyor…
En önemlisi; görüş ayrılıklarını, bölünmeleri, müdahaleleri, siyasi karışmaları; “dengeli” örneklerle sunuyor.
Tüm anlatılar “kişisel tanıklıklar”a, resmi tutanaklara dayandırılıyor…
Kitapta en ilginç bulduğum bölümlerden biri “Kıbrıslı Türklerin Anadolu’ya göçü”ne ilişkin…
Dr. Siber, bu konuda üç önemli tarihe dikkat çekiyor.
1878’de İngilizlerin adayı Osmanlı’dan teslim alması…
1914’te yine İngiltere’nin adayı ilhak ettiğini açıklaması...
1923’te Lozan’da adanın İngilizlere bırakılması…
Kıbrıslı Türkler; 1938 yılına kadar, 15 yıl boyunca toplu göçlerle Anadolu yollarına düştüler…
Ancak hepsinden önemlisi; bu konuda bir “ortak politika” üretemediler…
Kimisi “gidelim” dedi, kimisi “kalalım” dedi.
Hakikat, Söz ve Doğruyol gibi gazeteler, göçü teşvik edici yayınlar yaptı. Kardeş Ocağı’nın yayımladığı Birlik gazetesi ise toplumu göç fikrinden caydırmaya çalıştı. 
Göç etmek “milli dava”ydı. Göçü savunanlar milliyetçi diye anılıyor, karşıtlar geri kafalı olarak nitelendiriliyordu.
Türkiye’nin de net bir “göç politikası” olmadı…
Önceleri göçü destekledi, sonra Kıbrıslı Türkler’in Türkiye’ye girişini engelledi. Kayıklarla kaçak gidenleri geri gönderdi.
Bu üç toplu göç, Türklerin Kıbrıs’taki varlığını küçülttü.
1911 yılında yüzde 21 olan nüfus, 1921’de yüzde 18’e düştü.
Dr. Siber; Kıbrıslı Türklerin nüfuslarındaki azalmayı, bu konuda İngilizler’in rolünü, rakamlara dayandırarak anlatıyor.
Aslında kitap; “toplum” bile sayılmadığımız bir dönemde, Kardeş Ocağı ekseninde yaşananlara yer veriyor. Ancak bu “kulüp”ün tarihi, toplumsal yaşamın aynası gibidir ve yakın tarihimizi gözler önüne sermektedir.
Toplum olma çabalarıyla, lidersiz, örgütsüz, toplaşmakla ve ayrışmakla geçen yıllar…
Kardeş Ocağı, “Müslüman azınlık” sayıldığımız dönemde; edebiyat, şiir ve tiyatro geceleri düzenliyor, Kuvayi Milliye’ye yardım topluyor, Medeni Kanun için mücadele veriyor, spor kulüplerine yardım ediyor, resim sergisi düzenliyor, kütüphane kuruyor.
Yani; topluma bir nevi “öncülük” yapıyor.
Dr. Sibel Siber’in kitabını; her Kıbrıslı Türk okumalıdır, diyor ve Sayın Siber’i yürekten kutluyorum.